Çiftlikteki Beyazlı Adamlar

329
4
(1)

Türk Korku Hikayeleri – İstanbul, Çatalca’daki bir çiftlikte yaşanmış; cinlerle mi yoksa savaşta şehit olanların ruhaniyetleriyle mi ilgili olduğu kesin olarak açıklığa kavuşturulamayan gizemli ve korku dolu olayların hikayesi:

Türk Korku Hikayeleri – Lise 1’i yeni bitirmiştim. O sıralarda da bizim aile yadigarı olan 40 – 50 senelik çiftliği tekrardan hayata geçirme çabası vardı babam ve dedemde. Tam yeri İstanbul Çatalca’nın Kabakça köyü. Babam, dedem, üvey babaannem ve amcamın çiftlikte başarından tuhaf olayları dinleyerek büyümüştüm. Sırf o hikayelerden kitap yazılır ama o zamanlar inanmıyorduk işte çocukluk…

Köyle İlgili Anlatılan Esrarengiz Hikayeler

Söylentilere göre Kurtuluş Savaşı sırasında Kabakça köyünde bazı çatışmalar olmuş. Bu yüzden bu köyde bir sürü isimsiz şehit varmış. Bunların doğru olabileceğine inanıyorum lakin bizimkilerin olayları açıklamak için uydurduğu birer bahane de olabilirler tabi. Her neyse, lisede berbat bir öğrenciydim. Lise 1’de 6 tane zayıfım vardı. Babam bana “Eğer ikmallerde geçersen bütün yaz çiftlikteyiz” dedi ve öyle de oldu. Keşke bir sene daha lise 1’de kalsaydım da oraya gitmeseydim.

4 saatlik bir yolculuğun ardından yorgun düşmüş şekilde vardık çiftliğe. Bir sürü hikaye duyacağım diye hazırlamıştım kendimi önceden ama beni bu kadar etkileyeceklerini bilmiyordum. Amca oğluyla akşama kadar ata binip sigara içiyorduk. Geceleri de sabaha kadar poker oynuyorduk. Acayip eğlenceliydi bir süre. Bizim ev 2 katlı ama alt katı kullanmıyorduk o zamanlar çünkü sürekli su basıyordu kışın. Alt katta bilardo masası dışında başka bir şey yok. İçeri girdiğinizde kendinizi Amerikan filmlerindeki cadılar bayramı evlerinden birine girmiş gibi hissediyorsunuz. Duvarlar sperm rengi, kapılar buzlu camlı bir kat işte… Her gece saat 01’e kadar bilardo oynayıp, sonra pokere geçerdik. 

Yaşadığımız İlk Korku Dolu Olay

Bizim bakıcı Remzi abi 24 yaşında. O da bizimle beraberdi. Bilardo oynuyorduk o gece. Saat 00:30 civarı… Remzi abi “Artık gidelim gençler! Geç oldu.” dedi. Ben de “Tamam; şu oyun bitsin, gideriz.” dedim. 100 sayılık üç topta kuzenim 77 ben 56… Hiç unutmam. Neyse oyunu bitirdik.  Sigaraları söndürdük. Yukarı çıkacağız. Kuzen ışıkları kapattı. Kapı da kapalı; birden girilmesin diye. Kapının kolunu indirmesiyle “Oğlum! Kapı açılmıyo lann!” demesi bir oldu. Ben zannettim bu bizle taşak geçiyor. “Hadi lan ordan yemezler” dedim ben de. İkinci çıkışa gittim. Kolu indirdim. İndirmemle “Ananı!” demem bir oldu. Kilitlenmiştik resmen oraya.

Dizlerimin üstüne çöküp ne kadar bildiğim dua varsa okumaya başladım. Işıklar kapalı, hiçbir yer gözükmüyor. Zifiri karanlık ve ne Remzi abiden ne de kuzenden ses seda yoktu. Tek duyduğum hemen duvarın karşısındaki ahırdan gelen ineklerin sesleriydi. Yaklaşık 5 ya da 10 dakika sonra 2 tane farklı ses duydum. Bu ses kilit sesiydi ve bir anda ışıklar yandı. Hayatım boyunca hiç unutamayacağım bir kareydi karşımda gördüğüm. Remzi abi ve kuzen koltukta birbirlerine sarılmış, gözler kapalı dua okuyorlardı. O gece konuşmadan direkt yattık.

Ertesi gün kalktığımda olayın şokunu henüz atlatamamıştım. Hala şaşkınlık üzerimdeydi. Kahvaltı etmeden direkt atı eğerleyip, derenin oraya indim. Atı bağlayıp, güneş altında kavrulup hamam suyundan beter olan suyla elimi yüzümü yıkadım. Çiftlik ortamı ve lise 1’e giden çocuğun beline tabanca takan bir babam var. Çocuğuz tabi ne anlayalım; yere oturmamla belimde sıkışmış tetiğin merminin içindeki barutu tutuşturup patlatması bir oldu. Kulaklarım patlayacakmış gibi oldu. Anlık korkuyla kalkıp, belimdeki tabancayı çektim. Başka biri ateş etti sanmıştım. Tabancadan çıkan dumanları görünce, sığ dereye tabancayı fırlattım ve ata binip geri döndüm. 

Kuzen kalkmıştı. Oturup kahvaltımızı ettik ve önceki gece yaşadıklarımızı değerlendirmek için içerdeki salona geçtik. Kuzen hala uyanamamış, şaşkın şaşkın etrafa bakınıyordu. Konuyu açan ben oldum. “Oğlum lan; ne oldu dün gece öyle?” Hala dalmış bir vaziyette sabit bir yere bakıyordu… “Laan!” “He, noldu kuzen?” “Soru soruyorum; duymuyor musun olum?” “Dalmışım kuzen kusura bakma.” “Ne oldu dün akşam diyorum?” “Kuzen konuşmayalım bunu lütfen.” “Neden olum, ne oluyo lan?” “Sen onu görmedin mi?” “Neyi lan neyi?” “Kuzen valla bak boşver. Hadi yürü; inekleri otlatıcaz. Sonra anlatırım.”

Kafamdaki soru işaretleri ile kuzenin peşinden gittim. Remzi abinin kapısını çalıp, uyandırdıktan sonra kuzenle ben atları eğerleyip biz atta, Remzi abi önümüzde, inekleri tarlaya çıkardık. Remzi abi oturmuş sigarasını içerken biz atlarla dağılan inekleri sürünün içinde tutuyorduk. Büyümüş mısırları bilen bilir; sapları çok sert olur. Tarla ful mısır olduğundan atın üstünde kafamız anca mısırların üstüne kadar çıkıyordu. Sanırım atın ayağı o topraktaki saplardan birine takıldı. Atla beraber yere düştük. Ama bu yavşaklar yardım edeceklerine karşımda durup yarıla yarıla gülüyorlardı. 

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 4 / 5. Oy sayımı: 1

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et