Çiftlikteki Beyazlı Adamlar
At Aniden Bir Şeyden Korktu
Biraz cüsseliyimdir. Atın üstünde kaldığımdan at ezilmesin diye hemen kalkmaya çalıştım. Üzerinden çekildim. Üstümü başımı silkeledim ama at hala yerde ölü gibi yatıyordu. Gözlerini kırparak, sanki elinden şekeri alınmış bebek gibi “Ne olur yardım edin” edasıyla bakınıyordu etrafa. Birkaç kere hafifçe kırbaçladıysak da kalkmadı. “Ne yapıcaz lan” şeklinde birbirimize bakıyorduk.
Biz öyle aptal gibi bakışırken atın kalkmaya çalıştığını gördüm. Dizginleri yakalamak için hamle yaptım ama tutamadım. At kalktığı gibi dereye doğru koşmaya başladı. Biz öyle eli kolu bağlanmış gibi at ufukta kaybolana kadar arkasından baktık durduk. Elden bir şey gelmiyordu. Zaten gördüğümüz manzaradan sonra o ata binmek isteyeceğimi de pek zannetmiyordum. Remzi abi “Hadi boşverin. Toplayalım şu inekleri de gidelim artık.” dedi.
Toplanıp çiftliğe gittikten sonra çiftliğin tek odalık müştemilatına girdik. Oturup sigaraları yaktık. İçmeye başladık. Remzi abi “Bırakın; at döner iki güne” diye teselli etmeye çalıştı bizi. O zamanlar annem, babam, dedem, üvey babaannem filan hiç biri bilmiyor sigara içtiğimi. Bir tek babaanneme söylemiştim. Onu yakın hissederdim kendime. O da hiçbir şey demezdi bana ama dedemle 20 – 30 senedir ayrı oldukları için babaannem yazlıktaydı o sıralar. Zaten İstanbul’a gittiğimde hep önce babaanneme sonra çiftliğe giderdim rahmetli olana kadar babaannem.
Kuzenimin Tuhaf Tavırları
Her neyse, bir de bu Remzi abinin babası var. Özer baba. O da aynı şekilde bakıcı çiftlikte. Baba oğul ineklere bakıyorlar. Özer aradı Remzi’yi. Ahırda bok temizleyeceklermiş. Bu gitti biz kaldık kuzenle. Yine konuyu ben açtım. Adamın ağzını bıçak açmıyor. Benden bir yaş küçük bu. Geldiğimden beri bir tuhaflık var bunda. Sürekli bir yerlere dalıp gidiyor… O sene de Gemlik’ten taşınmışlardı çiftliğe. Okulu filan değişti; ondandır diye üstelemedim pek ama bu soruma da cevap vermeyince “Ne oldu lan sana? Bir derdin mi var olum? Neden konuşmuyorsun?” diye sordum.
İrkilerek birden bana baktı “Ne derdi olum ya! Yok bi şey.” “Sen böyle değildin kuzen. Sürekli bir yerlere dalıp gidiyosun; anlamıyorum.” “Kuzen, tamam; her şeyi göstericem ama şimdi değil.” “Neyi göstericen olum? Bi anlatsana” “Akşama kadar sabret; anlayacaksın her şeyi.” “Tamam.” dedim. Çıkıp eve gittik. “Kuzen, ben sıkıldım gel ava çıkalım beraber” dedim buna. “Yok kuzen ya boşver sonra çıkarız.” “Hadi be oğlum zaten kırk yılın başı gelmişim; kırma beni.” “Kuzen valla başım ağrıyor. Sonra gidelim.” “Başlayacağım artık ama ha!”
Hızlı hızlı eve çıkıp fişekliği taktım boynuma. Kısa çifteyi aldım. Kafamda kovboy şapkası… Çıktım dağ bayır dolanmaya. Dolaştığım yerler bayağı eğimli, yüksekte kalıyor çiftlikten. Erken kalktığımızdan öğle saatleri güneş tepede. Mudurnu Tavuk gibi kızarmışım. 15 – 20 metre ağaçlarla çevrili, ortası gölgelik bir alan gördüm. “Gideyim şurda dinleneyim biraz” dedim. Gittim oturdum. Yayla gibi olduğundan dümdüz her yer. Gölgelik dediğim alan da bayağı büyük. Rahat 1 dönüm vardır. Çifteyi kırık vaziyette yere koydum. Parliament’imi yaktım içiyorum.
Derin bir nefes alıp, yaşadıklarımı düşünmeye başladım. “Ulan nereye gelmiştim ben?” Oysa ki çocukken hep buralarda büyümüştüm ama başıma böyle olaylar gelmemişti hiçbir zaman. Havaya bakınırken beyaz bir kuş gördüm. Çiftede 2 tane kuş saçması vardı. Sigarayı attım hemen. Sarıldım tüfeğe. Nişan alıp ateş ettim ama ıska! Benle dalga geçer gibi yavaş yavaş gidip ağaca kondu. Onun ordan kalkmasını beklerken tam arkamdan aynı kuştan bir tane daha çıkıp öbür ağaca gidip kondu. Sürekli aynısı olmaya başladı. Nereye baksam tam arkamdan kuş geçiyordu.
Tüfeğin diğer namlusundaki fişeğe güvenip, sabit bir ağaca bakmaya başladım. Ama sanki bana inat; baktığım taraftan hiç kuş geçmedi. Öyle odaklanmış olarak bakarken arkamdan “Vuuufff” diye bir şeyin geçtiğini hissettim. Tüfeği bel hizama indirip, arkamı döndüm ama hiç bir şey yoktu. Dönmemle tüfeğin elimden kayıp düşmesi bir oldu. Bilirsiniz; çifte yere düştüğü zaman patlar. O yüzden avcılar yere düşerse patlamasın diye namlular kırık vaziyette taşırlar çifteyi. Evet patladı paslı ve yağlı sağ namludaki mermi. Ayakkabımın ucunu sıyırıp toprakta büyük bir iz bıraktı. O an aynı şekilde arkamdan birinin geçtiğini hissettim ama bu sefer aldırmadan tüfeği yerden alıp eve yürümeye başladım.