Çiftlikteki Beyazlı Adamlar
Adeta nutku tutulmuş, ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordu. Baktığı yere bakmayı hem merak çok istiyor hem de cesaret edemiyordum. Sağa döndürerek Tayfun abiye baktığım kafamı, ağır bir şekilde önüme doğru çevirmeye başladım. Boynumun dönmesinden kaynaklanan, omurilik soğanımın çıkardığı sesi duya duya, her salise korkumun katsayısı arta arta dönüyordum o tarafa doğru. Belki de delirmeme neden olan şeyi görecektim ama buna mecburdum. Kafamı hizaya getirip, uykusuzluktan adeta örümcek ağı bağlamış göz kapaklarımı ağır ağır açtım. Karşımda gördüğüm şey, aslında bütün ailenin gördüğü, ama benim ruhumun kaldıramayacağı kadar ağır gerçekleri önüme seren bir varlıktı.
Evet, o bahsedilen beyaz gömlekli adamı görüyordum. Vücudum kilitlenmiş, dilim geriye çekilmiş ve korkudan buz kesilmiş bir beden ile zaten gördüklerim yetmezmiş gibi her yönden beynimin içinde yankılanan bir ses duydum “Bilardo oyununu beğendin mi?” Son duyduğum bu sesten sonra, gözlerimi evde, ikinci salonda açtım. Amcam, babam, kuzenim, Hamdi abi, Tayfun abi… herkes burdaydı. Kafamı biraz kaldırdığımda başucumda Kuran okuyan büyükbabamı gördüm. “Ne oldu bana” deyip, doğrulmaya çalışırken elleriyle göğsümden bastırıp kalkmamı engellediler.
Bana Musallat Oldular
Büyükbabam okumayı bıraktığında doğrulup, 35 yıllık, gıcırdayan koltukta oturur vaziyete geçtim. O gün bana hiçbir şey anlatmadılar ama sonradan öğrendiğime göre; arabanın arkasında nöbet tutarken bağıra bağıra Arapça bir şeyler söylemişim. Arkasından birdenbire düşmüşüm. Uykumda da Arapça kelimeler söyleyip sanki biriyle kavga ediyormuşçasına konuştuğumu görmüşler. İşin tuhaf yanı, hiçbir zaman Arapça öğrenmedim. Büyükbabamın Kuranı Kerim’i kapatmasıyla pof diye çıkan sesle, 20 senedir kapısından dahi girilmemiş çiftlik evinin bulunduğumuz salonunda, sarı taşlardan yapılmış şöminenin üzerinde, çıkıntıya dayalı bir şekilde duran Hz. Ali’nin resminin yere düştüğündeki çıkardığı ses birbirine karışmıştı.
Bir anda ani bir refleksle herkes gözünü yere düşen resme çevirdi. Artık bir tek ben değil, yaşadıklarımı görmüş olduklarından herkesin korkmaya başladığını hissedebiliyordum. Herkesin üzerinde ölüm sessizliği vardı. Büyükbabam kapadığına pişman olduğu kalın, işlemeli Kuranı Kerim’in kapağını tekrar açıp, kaldığı yerden okumaya devam etti. Bir zararı dokunmadı bize o gece ama hayatımda büyük bir iz kalacaktı. Ertesi gün olduğunda artık kimsenin orada kalmaması gerektiği açıkça anlaşılmıştı. Babamla ben Bursa’ya, amcamlar babaanneme, büyükbabamlar da bir haftalığına öbür evlerine gitmek üzere hazırlık yapmaktaydık hep beraber.
Bir hafta sonra büyükbabamlar çiftliğe döndüğünde ne oldu biliyor musunuz? Bizi orada istemediklerini anladım. Günde 30 kilo süt veren rekortmen ineğimiz, günde 3 kilo süt vermeye başladı. Ondan 5 gün sonra bütün ineklerimiz sırasıyla rahmetli oldu. “Çiftliğe ne oldu?” derseniz, battığımız için satıldı ve satın alan adamın bu başlığı okumasını istemiyorum. Gelgelelim bana ve beyaz gömlekli adama… Hala kurtulamadım bu şeyden. Ara ara tuvalette aynadan görüp, ürküyorum. Benimle beraber geldi. Sürülerce hocaya, psikoloğa gittim ama hiçbiri sorunumu çözemedi. Hocalar muska, psikologlar uyuşturucu kıvamında ilaçlar verdiler. İlacı kullandığım günlerde bile gördüğümden onu artık ilacı kullanmıyorum…