Korkunç Hikayeler – Okurumuz yaşadığı karabasan deneyimini bizimle paylaştı. Okumuş olduğunuz çoğu karabasan deneyiminin aksine oldukça canlı, vahşet dolu, korkunç betimlemelerle dolu bir hikaye:
Karabasan – Uyuyordum. Baktım etrafıma sahil gibi bir yerdeyim. Su bulanık. Kumla karışık. En yakın arkadaşlarımdan biriyle beraber hafif şişman bir adam suya dalış yapıyorlar. Ben atlayamıyorum çünkü yüzme bilmiyorum. Sonra bir arkadaşım var; o da geliyor ama beni suya zorla sokuyor bacağıma kadar. Kaçıyorum hemen. Sonra uyanır gibi oldum ama uyudum bir daha…
Ben ilkokulumdayım. Üç tanıdık yaşlı bayan orada bana para veriyorlar. Bir şeyler aldırıyorlar. Buralardan sonra oluyor olay. Gidiyorum. Paraları almışım. 5 TL. mi ne; kağıt para doldurdular elimi, yolladılar. Unuttum para olduğunu. Mahalleden üç çocuk “Gel, senin babanın arabasını al’caz” diyerek koşuyorlar. Ben de peşlerine takılıyorum. Otoban gibi bir yere geldik ama nasıl farklı; sağ şeritten uzun bir yol daha ayrılmış, arabalar falan var, satıcılar var.
Bir baktık iki adam kavga ediyor. Ben yolun ortasında olanları izliyorum. Baktım araba durdu. Bizimkiler arabadan bir şeyler alıyor. Resmen yağmacı gibi. Ben “Almayın” falan desem de alıp kaçıyorlar. Adam bunları görüyor. Kavga çıkıyor. Kavgada adamın ayağını kendi arabası eziyordu. Sonra kaçtı bizimkiler. Ne yapacağımı şaşırdım. Ben de koştum. Adam geliyor peşimizden.
Bir anda iki polis arabası geldi. Yolumuzu kestiler ama içindekiler kuru kafa maskesi gibi bir şey takmış. Durdular. Bizi kovalayan adam korkmaya başladı. Biri indi. Elinde satır vardı. Üç dört defa salladı. Satırın yan kısmı ile adamın ensesine patlattı. Adam bayıldı. Kafa üstü düştü yere. Kafasından beyaz köpük gibi şeyler geldi. Sonra adamı kaldırdı. Satırla kafasının ortasından, ensesine kadar kesti.
Kafa derisini yüzdü. Kemikleri falan gördüm. Sadece izliyordum. Baktım bizimkiler korktu, kaçıyorlar. Ben de korktum, şaşırdım ve kaçtım. Alt mahalleye kaçtık. Bir bez vardı. Uzundu bayağı. Üstünden atladım. Bir anda uçlarından çektiler. Yere yapıştım. Bağırdım “Ne yapıyorsunuz lan!” diye. Bizi takip eden araba tam yakalayacak beni, zorladım kendimi; uyanır gibi oldum.
Uyku ile uyanma arası bir şey; yaşayan bilir… Karnım açık, sırt üstü yatıyorum. Bir şey girdi böyle; o adamın bulanık hali… Etrafım da aydınlık. Gece de değil. Karnımı ovmaya başladı. Çöktü üstüme. Ne yapacağımı şaşırdım. Aynı rüyamdaki adama benziyordu. Ovdu karnımı. Uyutmaya çalışır gibiydi. Elimi kanepeye attım. Elim uyuştu; indi yana. Sol elimi uzattım; o da uyuştu.
“Kul euzu bi rabbin nas” diyorum; bir anda “felak’a” geçiyorum. O da yarım kalıyor. Sonra “Eraytellezi” duası var. Onu komple okuyorum. Bir anda kalkıyor, gidiyor. Gözüm açılır kapanır gibi oluyor. Herş ey aynı; karnım açık, sırt üstü yatmışım, kardeşim, annem uyuyorlar yerlerinde. Korktum, ne yapacağımı şaşırdım. Kalktım; halının üstünde yatmıştım. Altına baktım; kırıntı falan vardı. Ne olabilir ekmek kırıntısından mı?