Deredeki Yaratık
Gece Gelen İfrit
Çocukluğumdan beri gözle görünmeyen varlıklardan hep korktum. Babaannem sağ olsun; Yörük kızıymış. Yaylarda hep üç harflilerle ilgili hikayeler anlatıp dururdu: Yok düğünlerini görmüş, yok biriyle evlenmişler vs. Ben de bunlardan çok etkilendiğim için ışık kapalı bir adım bile bir yere gidemezdim. Neyse, yıl 2003. Bir gece salonda uyumaya hazırlanıyorum. Sabah okul var. Geç uyumak gibi de kötü bir alışkanlığım var. Salonla mutfak da karşı karşıya.
Ben de mutfağa doğru uyurum hep. Kapı açık. Uyku ile uyanıklık arası baktım; mutfaktan bir şey bana doğru havada kayarak geldi. Simsiyah bir şeydi. Geldi; tam başımın yanında durdu ve bana öyle bir bağırdı ki anlatamam! Yerimden sıçradım. Neyse ki rüyaymış; rüyamda görmüşüm meğerse. Neyse, sabah okul filan derken unuttum ben tabi. Yine gece yatmak için tam başımı yastığa koydum; uyanığım ama yine o şey havada kayarak bana doğru geldi. Yüzüme öyle bir bağırdı ki Ayetel Kürsi okuyacağım; ağzım açılmadı.
İçimden bile okuyamadım. Dilim kilitlendi. Bağırtıyla beraber ruhum bedenimden kopuyor tekrar vücuduma geri dönüyordu. Ancak bu söylediğim bir mecaz veya benzetme değil; gerçekten ruhum yüzüne doğru ilerliyordu. Ağzının olduğu yer büyük bir kara delik… Her gün geliyordu artık. Eskisi gibi kayarak da değil üstelik. Yatağa yattığım anda başımın kenarında bitiveriyordu ve hep aynı şekilde bağırıyordu. Çığlık çığlığa kalıyordum. Annem ve babam benim için iyice endişelenmeye başlamışlardı.
Uyku yoktu artık. Okula bile gidemez olmuştum. İlerleyen zamanlarda; günün her saatinde, annem babam yanımdayken bile gelmeye başladı. Gelmesi yine neyse de her gün ruhum daha yükselmeye başlamıştı çığlığından. Bunun çok tehlikeli bir durum olduğunu hissediyordum. Bir dönem; bir haftaya yakın süre gelmedi. Her şey düzeldi derken son darbesi kötü oldu. Artık rahatlamıştım “Bu gece rahat uyurum” dedim ve yine havada kayarak geldi.
İlk defa elini gördüm; upuzun parmağını, ben Ayetel Kürsi okumaya çalışırken boğazıma kadar soktu. Eli o kadar pis ve aşırı derecede tuzluydu ki midem bulandı. Diğer eliyle de boğazıma yapıştı; boğuştuk resmen. Kurtulunca Felak ve Nas’ı okudum gitti. Çığlıklarıma geldi bizimkiler. Hiç uyumadan sabahı bekledik beraber. Sonra bir hoca varmış; Cemil Hoca diye. Ona gittik babam ve ben. Bana gelen sıradan bir üç harfli değilmiş; ifritmiş. Çok inanan ve hiç inanmayana gidermiş.
Bana bir muska yazdı. İçinde koruyucu dualar varmış. “Onu yastığına koy” dedi Allah’ın izni ile bir daha gelmez dedi. O günden sonra Allah’a şükür; hiç görmedim ve artık istemsiz olarak ağzım kapalı ve yattığım odanın kapısını hep kapalı tutarım. Bu olaydan sonra birkaç ufak olay daha atlattım ama bunun yanında diğerleri basit kalır.
[…] Ebe Nine şafakta uyanmış. Bir de ne görsün: Yağmur dinmiş, hava açmış. Üstelik derenin dar bir yerinin üstünü öyle bir kaya kapatmış ki derenin azgın sularının üstünde […]