Sahipli Define

86
0
(0)

İki arkadaşın, beraberlerine aldıkları bir hoca ile cinler tarafından sahiplenilmiş bir defineyi ele geçirmek için yaptıkları ve bu süreçte başlarına gelen korkunç olaylar.

Bir gün arkadaşlarla kahvede otururken muhabbet defineden açıldı. Arkadaş başladı söylenmeye “Beyler bir define yeri var. Altın olduğunu söyledi tanıdık ama sahipliymiş. Giden kişi geri dönemiyormuş.” dedi. Ben de içimden “Ulan!” dedim “Git; sen bulursun bu defineyi. Köşeyi dönersin.” dedim. Korkmazdım öyle şeylerden pek.

Orası Sahipli

Sohbet muhabbet bitti. Bu define işini söyleyen kişi, kahveden çıktı. Ben de peşinden çıktım. Hemen tuttum kolundan “Şu define işinde ciddi misin? Benim paraya ihtiyacım var. Beraber gidelim; yarı yarıya bölüşürüz parayı.” dedim. Adam gözlerimin içine baktı “Ben gitmem oraya. Orası sahipli ama istersen sana yer, adres verebilirim. Yarın gidip bi’ bakarsın. Bakmadan hemen karar verme.” dedi.

Adamın tip de biraz ürkütücü. Yüzünde, yanağında çizik var, gözlerinin altı morarmış. Biraz da kaçık gibi… Her neyse; ben bundan adresi aldım. Sabah olunca çıktım yola. Verdiği adrese gittim. Mağara gibi bir yer. İçeriden baykuş sesleri filan geliyor. Tenha yer; insan yaşamıyor. Tam içeriye girerken omzumdan birisi beni tuttu. Arkama döndüm. Sakallı bir dede “Evladım nereye böyle sabahın bi’ vakti?” dedi. 

“Sanki akşam girilir buraya” dedim içimden. Sonra “Dede burda bi’ define varmış; geleyim bakayım dedim.” dedim. Dede “Girme oraya evladım sakın. Orası sahipli. Giren çıkamıyor. Çıkan da deli oluyor. Aklın varsa girme.” dedi. Ben de dedeye “Kaybedecek bir şeyim olmadığını” söyledim ve girdim.

Siyah Bir Şey Gördüm

Her yer kapkaranlık… Yanımda fener vardı; çıkardım. Etrafa bakıyorum. İleride lambalar gözüktü. İçimden “İyi bari, demek ki harbiden önceden giren olmuş buraya.” dedim. Yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. Ben ilerledikçe lambalar yanıp sönmeye başladı. İleride tek bir ışık yanıp sönmüyordu. Orada siyah bir şey gördüm. Yüzü gözükmüyordu. Gölgesi de yoktu. Birden korkunç bir çığlık attı. Çığlığı duyar duymaz arkamı dönüp koşmaya başladım. 

Çığlık sesi ben koşarken yankılanıyordu. Bu ses bir insana ait olabilir miydi bilmiyordum. Kendimi zar zor dışarı attım. Dede yine karşımdaydı. Bu sefer biraz öfkeliydi. Bana “Ben sana oraya girmemeni söylemiştim. Eğer gireceksen de yanında bir hoca bulunsun!” dedi. Bu fikir aklıma yatmıştı. Dedeye bir şey demeden arabaya bindim; kahveye geçtim. Adam yine oradaydı. Kahveye girdiğim gibi yanıma geldi. 

Gülerek “N’oldu? Kararlı mısın bu işte?” dedi. Ben de “Yarın hocayla gidicem. Oraya tek başıma gidemem.” dedim. Adam da “Eğer benim işim olmazsa ben de gelebilirim.” dedi. Ben de “Memnun olurum.” dedim. Eve gittim, tanıdık bir hocayı aradım, durumu anlattım ve gelmesi konusunda ikna ettim. 

Cinler Defineleri Neden Sahiplenir

Hoca sabah olunca eve geldi. Kahvaltı yaptık. Çay içerken hocaya dönerek “Hocam, bunlar burayı neden sahipleniyorlar? Duyduğuma göre özellikle define olan yerleri sahipleniyorlamış?” dedim. Hoca “Evet oğlum; onlar için de altın bizim için olduğu kadar önemli. Kafir olanları dünyanın kendilerine kalacağına inanırlar. Bu yüzden defineleri sahiplenirler. Eğer beni çağırmış olmasaydın defineye ulaşma şansın çok azalırdı. Ayrıca belirli bazı dualar okunmadan define alınırsa, içini dolu bulamazsın.” dedi.

Evin kapısı çok sert bir şekilde tıklanmaya başladı. Dışarıdan birisi, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Koştum ve kapıyı açtım hemen. Benim kahvedeki arkadaştı. Gömleğinde kan vardı. Hemen içeriye aldık, ne olduğunu sorduk. Kerem bize dönerek “Bir arkadaşım daha bu define için oraya gitmişti.

Deli olduğu için bazı işlerinde buna yardım ediyordum. Bi’ bakmaya gideyim dedim. Kapısını çaldım; beni içeri aldı. Bir bardak su istedim. Çok yorulmuştum. Elinde bıçakla döndü. Tam saplayacakken son anda yırttım. Buraya kadar da beni takip etti. Şu an nerede bilmiyorum.” dedi.

“Daha defineyi bulmadan başımıza bunlar geliyorsa ileride ne gelir düşünemiyorum!” dedi. Gece oldu; herkes odasına gitti uyumaya. Ben bir türlü uyuyamıyordum. Hararet basmıştı. Mutfağa gittim. Bir bardak su içtim. Odama geri dönerken çatal kaşık sesleri gelmeye başladı mutfaktan. Gittim; ışığı açtım ortada çatal kaşık filan yok ama bardağın, koyduğum yerde olmadığını gördüm. Korktum ve odama geri döndüm.

Yatağım ve yorganım ortadan ikiye ayrılmıştı. Bağırmaya başladım. Hoca geldi; ne olduğunu sordu. Ben de nefes nefese olan biteni anlattım. Hoca, Besmele çekip, dua okumaya başladı. Duayı bitirdi ve bana dönerek “Evladım, yarın yola koyulacağız. Uyumaya çalışım. Allah’ın izniyle bir şey olmaz artık.” dedi. Sonra gittiler. Ben biraz daha yatakta kıvrandım korkudan. Sonra uyuyakalmışım.

Definenin Olduğu Yere Geldik

Sabah oldu. Kahvaltıyı yaptık ve arabamızla doğruca yola koyulduk. Definenin olduğu yere geldik. Oraya ilk gidişimde karşıma çıkan dede bu sefer ortada yoktu. Mağara gibi olan yere girdik ama bir tuhaflık vardı; ne baykuş sesi ne de lambalar yerindeydi. Gözlerime inanamadım. Hocayla, Kerem’e dönerek “Dün buralarda baykuşlar ve lambalar vardı. Şimdiyse yok?” dedim. Hoca dua okumaya başladı. İlerledik ve mağarada iki – üç yol ayrımı çıktı. 

Kerem’e define haritasını vermesini söyledim; arabada unuttuğunu söyledi. Geri döndük. Arabanın bir lastiği inmişti. Bu nasıl olabilirdi anlayamamıştım. Kimse yaşamıyordu burada. Neyse ki bagajda yedek lastik vardı. Cebimi yokladım ama arabanın anahtarı cebimde değildi. Bana “Düşürmüşsündür” dediler ama anahtar cebimdeydi; emindim. Mağaraya geri dönecek ve anahtara bakacaktık artık. 

Geriye döndük. Hoca direkt dua okumaya başladı çünkü mağara lambalarla kuşatılmış ve baykuş sesleri duyuluyordu. El feneriyle araba anahtarını bulmaya çalışıyordum. Sonra bir şeyin parladığını gördüm. Evet; bu arabanın anahtarıydı. Arabanın anahtarını aldık. Mağara bir anda sarsılmaya başladı ve bir çığlık sesi duyduk. Baykuşlar üzerimize doğru gelmeye başladı. Apar topar kendimizi dışarı attık. 

Hocama Danışıp Muska Yazmam Gerek

Hoca, Kerem’le bize “Bu böyle olmayacak. Eve gidelim. Ben bir hocama danışıp muska yazayım; öyle gelelim.” dedi bizde kabul ettik. Anahtarla bagajı açtım ve bir anda küfür ederek bağırdım. Bagajdaki yedek lastik kanlıydı ve üzerinde Arapça bir şeyler yazıyordu. Hocaya bunun ne olduğunu sordum. Hoca “Bizi burada istemiyorlar evladım. Gel; vazgeçelim şu define işinden.” dedi. Ben de “Hocam, bu benim için de sizin için de önemli. Bırakamayız bu işi.” dedim. 

Yedek lastiği taktim. Tam arabaya binecekken mağaranın girişinde yine aynı dedeyi gördüm. Hocaya dönerek “Bu; dün gördüğüm dede!” dedim. Hoca “Hani, nerde?” dedi. Ben de kafamı mağaranın girişine çevirdim ama dede orada yoktu. Hocaya “Demin oradaydı ama şimdi yok!” dedim ve eve gitmek için yola koyulduk. 

Arabayla giderken önümüze siyah bir kedi çıktı. Frene asıldım ve kafayı direksiyona çarptım. Hoca ve Kerem, “Bir şey oldu mu?” diye sordular. Allah’tan önemli bir şey yoktu. Arabayla giderken ibre abuk subuk oynuyor, motordan değişik sesler geliyordu. Eve yaklaşık 500 metre kala araba bozuldu. Hemen motora baktım ve korkudan bağırmaya başladım. Hoca dua okumaya başladı. Kerem de çok korkuyordu. 

Mezarlıktaki Topraklar Sanki Yerinden Oynuyordu

Motorun bozulması doğaldı çünkü ölü bir kedi, parçalanarak motora koyulmuştu. Eve kadar yürümek zorundaydık. Hava kararmıştı. Otobüs bu saatlerde buralardan geçmezdi. İleride bizi mezarlık bekliyordu. ileride mezarlık olduğunu sadece ben biliyordum ve bunu Kerem’le hocaya söyledim. Kerem biraz tırsıyordu. Hoca “Evladım, mezarlık bu. Orada ölüler yatıyor; n’olacak?” dedi. 

Yürürken defineden bahsediyor, muhabbet ediyorduk ki mezarlığa geldik. Gözüme iki – üç tane mezar taşı çarptı. Bunun ne olduğunu sordum hocaya. Hoca yeniden “Oğlum, gel vazgeç şu işten.” dedi. Ben de bu işin peşini bırakmayacağımı söyledim. Arkadan bir çığlık sesi geldi. Arkamızı döndük ve karşımızda; ayakları ters, gözleri kırmızı olan birisi gözüktü!!!

Ben, Nas duasını okuyarak koşmaya başladım. Hoca da sürekli dualar okuyordu. Kerem korkudan neredeyse ağlayacaktı. Enteresan olan şuydu; o çığlık sesi kulağımdan hiç çıkmıyor ve geçtiğimiz mezarlıktaki topraklar sanki sürekli yerinden oynuyordu. Koşar adımlarla eve gittik. Hemen bizimkileri eve aldım. Nefes nefese kalmışlardı. Mezarlık tarafına baktım ve dede yine oradaydı ama bu sefer gözleri kırmızıya dönmüştü.

Bizim ev köydeydi. Hoca “Ben bir abdest alayım evladım. Bana lavaboyu göster.” dedi. Ben de gösterdim. Bana “suların akmadığını” söyledi. Mecburen çeşmeye gidecektim. Çeşme de bir hayli uzaktı. Arabayla gitmek zorundaydım. Hoca’nın arabasını da benim evimin önünde park etmiştik. Kerem’e döndüm “Benle gelir misin Kerem?” dedim. Kerem ağlamaklı halde “Ölürüm daha iyi!” dedi. Hoca “Ben gelirim evladım.” dedi. Kerem de o zaman “Ben de geliyorum.” dedi.

Ayakları Ters Olan O Şey

Arabaya bindik. Dikiz aynasını ayarlıyordum; arkada; mezarlıkta gördüğümüz, ayakları ters olan o şeyi gördüm. Gördüğüm gibi arabayı çalıştırdım, gaza asıldım. Araba sürekli tökezliyordu. İbre de bozulmuştu. Çeşmeye geldik. Duvarda kırmızı renkte Arapça bir şey yazılıydı. Boyadır diye dokundum ama kanmış ve bir iki dakika önce yazılmış olmalıydı. 

Hoca “Evladım, üçtür aynı yazıyla karşılaşıyoruz. Hepsinde de ‘gelmeyin’ yazıyordu. Bırakalım bu işi yoksa başımıza çok büyük şeyler gelebilir.” dedi. Ben kararlıydım ve hocaya “İsterseniz siz bırakabilirsiniz ama ben bırakmayacağım” dedim. Hoca da “Bugün bi’ uyuyalım da yarın dinç kafayla tekrar düşünürüz.” dedi. Çeşmeyi açtık; çeşmeden su akmıyordu. Beş altı saniye sonra çeşmeden kan akmaya başladı. 

Çeşmeden kan geliyordu. Hoca, dualar okumaya başladı. Ben de içimden Nas suresini okuyordum. Bizimkilere ilerde başka çeşme olduğunu söyledim. Arabaya bindik, diğer çeşmeye gittik. Yine aynı Arapça yazı vardı. Çeşmeyi açtık; bu sefer kan akmıyordu. Suyu bidona doldururken gözüm arabaya çarptı. Dede arabaya binmiş, korkunç bir şekilde gülüyordu. Gözleri kırmızı oldu ve ağzını yırtarcasına sonuna kadar açtı. Ben bayılmışım… 

Hoca ve Kerem beni uyandırdı. Neler olduğunu anlattım. Bir şey olmadığını, beş dakikadır baygın yattığımı söylediler. Bidonları da doldurmuşlar. Suları bagaja attık. Evin yolunu tuttuk. Eve geldiğimizde, evin kapısı sonuna kadar açıktı. Eve girdik; etraf dağılmıştı. Hoca tuvalete girdi ve korkudan bağırarak dua okumaya başladı. Hemen yanına gittik. Aynada yine aynı şey yazılıydı. Bana eliyle klozeti gösterdi. Klozetin kapağını açtım ve kustum. Klozette kedi ölüsü vardı…

Leşi de gerçekten iğrenç kokuyordu. Kerem’den mutfaktan eldiven getirmesini istedim. Kerem mutfağa gitti ve o da bağırmaya başladı “Koşun! Camda bir şeyler gördüm.” dedi. Koşarak gittik perdeyi açtım ama birşey yoktu. Eldiveni aldım ve tuvalete gittim. Klozette ne kedi ne de kan vardı. Aynadaki yazı da kaybolmuştu. Hoca dua okumaya başladı. Televizyonun açılma sesi geldi.

Televizyon odasına gittik; televizyonun ekranı karıncalanmıştı. Kanalların hiçbiri çalışmıyordu. Telefonlarımız da çekmiyordu. Hoca yola çıkacağını ve başka bir hocaya danışarak muska yazacağını söyledi. Hoca evden gitti. Evde esrarengiz ve sıra dışı olaylar yaşanmıyordu. Gece olmuştu ama hoca dönmedi. Ben uyumaya gittim. Tam uykuya dalmıştım ki bir bağırma sesiyle yatağımdan fırladım. 

Hoca Muskaları Getirdi

Korkudan kafamı ranzaya vurdum. Kafamın acısıyla uykulu halimden eser kalmadı. Koşarak bağırma sesini duyduğum yere koştum. Kerem’in kolunda Arapça bir şeyler yazıyordu. Kerem’e bunu neden yaptığımı sordum. Bana “Ben yapmadım; deli miyim ben!” diye bağırmaya başladı. Bu sırada kapı çalındı. Gelen hocaydı. Hoca muskaları getirmişti. Kerem’in kolunu gördü “Yine aynı yazı.” dedi bize dönerek.

Kerem’in kolunu sardık. Hoca muskaları takmamızı söyledi. Geceydi hala; yattık. O gece yatarken başka herhangi bir olay yaşamadık. Sabah kahvaltımızı yapıp yola çıktık. Hoca bize “Konuştuğum hoca çok dikkat etmemiz gerektiğini söyledi. Yavaş yavaş ilerleyecekmişiz yoksa bizi tuzağa çekebilirlermiş. Bu yüzden çok dikkatli olun.” dedi. Hocanın dediklerini pek önemsememiştim ama uymak zorundaydım.

Her Gördüğünüzü Define Sanmayın

Mağaraya geldik. Gördüğüm yaşlı adam yine oradaydı. Arabadan indiğimiz gibi yanımıza geldi ve “Demek yeni arkadaşlar getirdin. Onlar da biliyor mu buranın sahipli olduğunu?” dedi. Bende kafamı sallayarak “Evet” dedim. Giderken bize dönerek “Çok dikkat etmelisiniz çocuklar. Size tuzak kurabilirler. Her gördüğünüz şeyi define sanmayın.” dedi. Yanımızda harita vardı. Haritaya göre mağaranın sonlarına doğru define gömülmüştü. Mağaraya girdik. 

Işıklandırmalar duruyordu. Hoca sürekli dua okuyordu. Mağaranın içinde birden bebek sesi yankılanmaya başladı. Bebek sesine doğru yavaş adımlarla yürümeye başladık. Yürüdükçe ses daha fazla gelmeye başlıyordu. Birden; küçük, gelinlik giymiş bir kadın, bebeğiyle karşımızda belirdi. Bize işaret parmağıyla arkamızı gösterdi. Hepimiz arkamızı döndük ama bir şey yoktu. Tekrar kadına doğru bakmak için döndüğümüzde kadın yoktu.

Haritaya Göre Define Mağaranın Sonunda

Ama mağaranın bir köşesinde kadının üzerinde olan gelinlik aynı şekilde duruyordu. Gelinliğin üzerinde altından ziynet eşyaları vardı. Ben gelinliğe doğru yönelirken hoca beni tuttu “Bu tuzak olabilir, uzak durmalısın. Unutma; haritaya göre define mağaranın sonuna doğru. Bizse daha başındayız. Arkadaşım bana her gördüğünüz şeye aldanmamalısınız demişti.” dedi. Ben de hocanın talimatlarına uydum ve yürümeye devam ettik. Ama yanımızda Kerem yoktu. 

Arkamıza baktığımızda Kerem gelinliğin yakınındaydı. Hoca bana “Durma, koş!” dedi ben arkama bakmadan mağarada ileriye doğru koşmaya başladım. Arkama baktığımda hoca yoktu. Muskam da boynumda değildi. Ya düşmüştü ya da onu almışlardı. Yine ağlayan bir bebek sesi duydum. Sese doğru ilerledim. Her zaman gördüğüm yaşlı adam yine karşımda belirdi. Boynunda benimkinin aynı muskası vardı. Çıkardı ve bana verdi “Evladım bunu bir daha sakın kaybetme, dikkatli ol.” dedi.

Buradalar! Hemen Çıkmalıyız!

Ben de yanımda hoca olmadığı için mağaranın çıkışına doğru ilerledim. Çıkışa yaklaştığımda hoca yerde baygın şekilde yatıyordu. Hocayı ayıltmaya çalıştım. İki üç dakika sonra kendine geldi. Hemen bağırarak “Burdalar! Burdalar! Hemen çıkmalıyız!” dedi ve koşmaya başladık. Arkama baktığımda; elinde bebek olan kadın, ayakları ters bir şekilde bize yaklaşıyordu. Ayakları tersti, bunu görebiliyorduk ama sanki ayakları yere değmiyordu. Koşarak kendimizi dışarı attık. 

Arkamızı tekrar döndüğümüzde kadından eser yoktu. Arabanın oraya baktığımızda Kerem yerde yatıyordu ve arabanın üzerinde bir gelinlik vardı. Kerem’in elleri kan içindeydi. Arabadan suyu aldım, Kerem’in kafasına ve ellerine döktüm. Kendine gelmesini bekledik. Beş, altı dakika sonra kendi kendine bağırmaya başladı “Yapmayın! Alın altınlarınızı!” diye. Biz de Kerem’i dürtüyorduk. Bir – iki dakika sonra kendine geldi. Neler olduğunu sorduk. Ayakları ters bir şeyin ellerini taşla ezdiğini söyledi. 

Hoca “Hemen burdan gitmeliyiz!” dedi. Kerem’i arabaya bindirdik. Arabanın üstündeki gelinliği yere attım ve yola koyulduk. Eve geldiğimizde arabanın üstünde hala gelinlik duruyordu. Oysa ki gelinliği ben yere atmıştım. Bu sefer gelinliği aldım ve çöpe doğru ilerledim. Gelinliği tam çöpe atacakken kara bir kedi üzerime atladı ve yüzümü tırmaladı. Kediye tekme atacaktım sinirden ama çok hızlı bir şekilde gözden kayboldu. Gelinliği çöpe attım ve eve döndüm. Evin oraya geldiğimde araba yoktu. Kerem evin içinde yatıyordu…

Hoca Definenin Peşine Gitti

Kerem’e “N’oldu? diye sordum. Hocanın, arabayı alıp definenin peşine gittiğini söyledi. Ummadık taş baş yarmıştı. Babamın arkadaşı olan bir hocayı aradım ve arabayı alıp gelmesini söyledim.  Hoca sağolsun geldi. “Arabayı kullanabilir miyim?” diye sordum. Hoca da “Kullan evladım, senden önemli mi” dedi. Ne olduğunu sordu. Ben de yolda anlatacağımı söyledim.

Hem arabayı sürüyor hem de hocaya olan biteni anlatıyordum. Hocayla beraber mağaraya geldik. Harita bendeydi. Mağara girişinde yine yaşlı adamı gördüm. Bana “Bu sefer de başkasıyla geldin demek. Diğer hocanın seni aldattığını biliyorum. Bu hoca aldatmaz.” dedi. Ben yaşlı adama bir şey diyecekken arkasını dönüp gitti. 

Mağaraya girdik; yine bebek sesi geliyordu. Haritaya göre mağaranın sonuna geldik. Mağaranın sonunda bizi kandıran hoca yatıyordu. Kafasına balta geçirilmişti. Ayakları ise tersti. Hoca dua okudu. Diğer hoca ölmüştü. Haritaya göre definenin olduğu yeri kazdık. Kazdığımız yerden bir sandık çıktı. Sandığı dua ederek açtı hoca. 

İçinden sadece bir altın çıktı. Hocaya bunun nedenini sordum. “Diğer hoca altınları kaptırmış olmalı evladım.” dedi. “Peki neden bir tane bırakmışlar?” dedim. “Varlığından haberdar olman için olabilir belki” dedi. Sonra hocanın cenazesini yakınlarına götürüp olan biteni anlattık. 

Ana Sayfa 

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet

  1. […] fakir olduğumuz için define işleriyle uğraşıyorduk. Bu köyü de define aramak amacıyla gözümüze kestirmiştik. […]

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et