Yaşanmış Korku Hikayesi: Karıma Ailesinden Geçen Musallat

74
5
(2)
Hikayenin Anahtar Kelimeleri

Yaşanmış korku hikayesi, korku hikayeleri, korkunç, büyü, musallat, Türk korku hikayesi, paranormal deneyim, hikaye oku,

Yıllar önce başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. O zamanlar eşimle mutlu bir hayatımız vardı. Eşim Zehra, neşeli biriydi. Anneannesi, dayıları, amcalarıyla kalabalık bir aileydiler, ama hep bir gizem vardı onların arasında, ya da ben öyle düşünmek istiyordum. Bir gün, anneannesi bizi yemeğe davet etti. Eski bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Anneanne, görmüş geçirmiş, iyi niyetli bir kadındı. Yemekten sonra, yaşlı kadın eşim Zehra’ya eski fotoğraf albümünü gösteriyordu. Albüm eski eşyalarla doluydu ve benim ilgimi çeken eski bir sandıktan bahsediliyordu.

Yaşanmış Korku Hikayesi: Karıma Ailesinden Geçen Musallat
Yaşanmış Korku Hikayesi: Karıma Ailesinden Geçen Musallat

Sandık, gül ağacından yapılma güzel bir işlemeye sahipti. Çekinerek de olsa içine bakabilir miyim diye sorduğumda, eşimin anneannesi beni kırmadı. Sandıktan küçük bir kutu çıktı. Küçücük bir sandık, üzerinde küçük bir kilit vardı. Bu nedir diye sorduğumda, yaşlı kadın “Hiçbir şey yok içinde, oğlum, onun içinde” diyerek geçiştirdi. Eşim Zehra da merakla, “Gerçekten ne var bunun içinde?” diye sordu. Yaşlı kadın derin bir nefes aldı ve bana, “Anneannemden geçti bu kutu, ona da annesinden geçmiş. Ben ölünce de annene, sonra da sana verilecek. Biz bunu hep taşırız ama hiçbir zaman açmayız kızım, sen de öyle yapacaksın. Nedenini sorma, çünkü nedeni yok,” dedi.

Bunları duyunca gerçekten etkilenmiştim. İşte bu aile ile ilgili duyduğum en esrarengiz olay belki de buydu: Nesillerdir taşıdıkları ama hiçbir zaman açılmayan bir kutu. Yemekten sonra eve dönerken, Zehra’ya o kutunun ne olduğunu sordum. “Muhtemelen hiçbir şeydir, belki içinde eski fotoğraflar falan vardır, ne olacak ki?” dedi. Ama bu iş benim için öyle değildi. Gerçekten ne olduğunu bulmak istiyordum. Gece rüyamda bile o eski kutuyu gördüm. Rüyamda kutuyu açtığımda içerisinde mücevherler ve eski fotoğraflar çıktı. Genç bir kadın gelip bana teşekkür bile etti.

Sabah rüyamdan Zehra’ya bahsettiğimde bana güldü. “Çok fazla takıldın sen bu kutu işine,” dedi. Ne yaptım, ne ettim, bir bayram günü. Eşimi de alıp anneannesinin evine tekrar gittik. Bu sefer o kutuyu alıp açacaktım, açıp hiçbir şeye dokunmadan sadece içine bakıp sonra geri verecektim. Öyle de yaptım. Bir şekilde o kutuyu alıp çantama koydum. Durumdan eşime bile bahsetmedim. Gece gizlice kalkıp salona geçtim, saat 1 civarıydı. Kutunun içinde eski kararmış bir yüzük ve bir defter çıktı. Defter sapsarıydı, eski bir dilde yazılmıştı, ne yazdığını anlamıyordum. Bütün sayfaların tek tek fotoğrafını çektim. Kutuyu geri kapatıp sakladım.

Rüyamda genç bir kadın bana tekrar teşekkür ediyordu. Sabah, eski dillerden anlayan üniversiteden bir arkadaşıma fotoğrafları gönderdim ve benim için tercüme etmesini istedim. Zaten kısa bir yazıydı. Eşim o sabah erken kalkamadı. Bu da aslında işime geliyordu. Akademisyen arkadaşımla kısa bir telefon görüşmesi yaptım ve bunun bir hikaye olduğunu söyledim. Gün içinde çeviriyi bana gönderecekti. Telefon konuşmamız biterken, Zehra uyanmıştı. Yüzü sararmış, kendini hasta hissediyordu. “Kiminle konuşuyorsun sen?” dedi, ama normal bir sorudan çok imalı bir soruydu. “Eski bir arkadaşım üniversiteden, bizim Cemal,” diye geçiştirdim, ama çok tatmin olmadı.

O gün Zehra, hep asık yüzlü bana tavırla yaklaşıyordu. Ne zaman telefona baksam, “Kim o yine?” diye çıkıyordu. Alışverişe çıktığımda ise bana “Biriyle mi buluştun sen?” diye saçma sapan sorular sormaya başladı. Bu benim tanıdığım Zehra değildi. Herhalde hastalığından dolayı böyle, bir iki güne toparlar diye düşünürken, işler her gün daha kötüye gitmeye başladı. O küçük kutuyu da hala yerine koyamamıştım. Bir bahane üretip Zehra’nın anneannesine gidip o kutuyu geri koymalıyım, ama anneannesine gitmeyi geçtim, sokağa bile çıkarken şüphelenmişti. Hala Cemal de çevirileri göndermemişti. Zehra ile oturmuş TV izlerken, kapı çaldı.

Baktığımda, tanımadığım bir kadın kapıda duruyordu. “Yardımcı olabilir miyim?” diye sorduğumda, kadının aslında yanlış daireye geldiğini anladık. Aslında bir üst kata gelmişti, fakat bunu gören Zehra, daha önceden hiç olmadığı kadar agresifleşti. Sürekli bağırıyordu, gözleri bile sanki daha siyahtı. Bir iki saat süren sessizlikten sonra, bana kahve yapmıştı; herhalde barışmak istiyor diye düşündüm. Öyle de oldu, sinirleri biraz yatmıştı.

Bu arada, Cemal beni arayıp çevirilerinin hazır olduğunu maille ilettiğini söyledi. İşte sonunda iyi bir haber diye düşündüm, ama o gün bilgisayarımı açamadım. Ertesi gün işten sonra akşam, Zehra bana kahve hazırlamıştı, her şey yolunda görünüyordu. Hemen bilgisayarımı açıp çeviriyi okumak istiyordum, ama dünden biraz halsizim, ağrılarım vardı, bu son günlerde bu olaylar beni iyicene yıpratmıştı. Hikayeyi okumaya başladım, her satırda biraz daha dehşete kapılıyordum.

Bir kadın, kocasının ihanetinden sonra, kocasından korkunç bir intikam almıştı; onu yavaş yavaş zehirleyip, sonunda da baltayla parçalara ayırmıştı. Bu hikayenin sonunu da, kanlı elleriyle kendi hayatına son vermeden birkaç dakika önce yazmıştı. Son olarak, kanlı yüzüğünü de mektubun üzerine bırakmıştı. O an anlamsız bir şekilde titremeye başladım. Kutunun içinden çıkan kararmış yüzük aslında bu kadının kanlı yüzüğüydü, belki de. O kutuyu hiçbir zaman açmamalıydım…

O an baktığımda Zehra yerinde yoktu, az önce burada diye düşünürken, bir an önce kutuyu geri bırakmam gerektiği aklıma geldi. Bir şekilde, yarın bu işi çözecektim. O gece erken yattım. Gece yarısı uyandım, karnım ağrıyordu. Biraz su içmek için doğruldum, Zehra yanımda uyuyordu, onu uyandırmamak için ışığı bile açmadım. Koridorda yürürken, bazı fısıltılar duyuyordum, bir hırsız olabilir miydi? Parmak uçlarımda yavaş yavaş yaklaştığımda, bir odada Zehra, dizleri üzerine çökmüş, kendi kendine konuşuyordu. “Hayır, hayır, bunu yapamam,” diye bir şeyler sayıklıyordu. “E, o zaman Zehra buradaysa, yataktaki kimdi o zaman?” diye düşünürken fenalaştım, bayılmışım.

Sabah olduğunda yatağımdayım, başucumda Zehra bana bakıyordu, yanında da anneannesi vardı. “Ne oldu bana?” dediğimde, Zehra, “Gece seni koridorda bayılmış bir şekilde buldum,” dedi. Anneannesi bana, “Oğlum, iyi beslenmiyor musun sen?” dedi. Zehra’ya dönüp, “Kızım, git kocana bir çorba yap,” diyerek Zehra’yı mutfağa gönderdi. Doğrulmuş bir koltukta oturmuştum, yaşlı kadın da yanıma yaklaştı ve fısıldadı: “Suyu açmamalıyız, oğlum.” O an, başımdan aşağı kaynar sular döküldü, “Yok, açmadım ben,” diye saçmalarken yaşlı kadın tekrar yaklaştı ve dedi ki: “O kutuyu açmamalıyız. Sen şu anda o mutfaktaki varlığın Zehra olduğunu mu zannediyorsun?” Yaşlı kadın, bir yandan da Zehra’nın duymadığından emin olmak için arkasına bakıyordu.

“Ne diyorsun, ‘Anneanne’ derken? Lanetli olanı açtın artık. Musallat, Zehra’nın üzerinde, aynı büyük büyük annesi gibi. O da seni öldürene kadar durmayacak,” dedi. O an, bunların bir şaka olduğunu duymak istiyordum, ama o kadın çok ciddiydi. Yaşlı kadın bana, “Halsizsin değil mi, oğlum? Hiç gücün yok değil m son günlerde?” dedi. “Evet, nereden biliyorsunuz?” deyince, “Hepsi o kağıtta yazıyor. Zehra da aynı atası gibi seni zehirliyor, en sonunda seni öldürecek. Eğer kutunun kaybolduğunu fark edip gece buraya gelmeseydim, Zehra gece seni çoktan öldürmüştü. Onun verdiği hiçbir şeyi yeme içme, bir an önce benim evime geldi,” dedi.

O gün, Zehra ne verdiyse bir bahaneyle tuvalete döktüm, ilk fırsatta evden çıktım. Hiç halim yoktu. Belki de bir hastaneye gitmeliydim, ama bir an önce yaşlı kadının evine gittim. Beni içeri davet etti ve şöyle dedi: “Bu Musallat, yıllardır ailemizin üzerinde. Biz o kutuyu açmayız. Sen açınca, o varlık Zehra’ya musallat oldu, onun aklını bulandırıyor.” “Bunun bir çözümü yok mu?” dedime yaşlı kadın, “Var ama uzun ve meşakkatli. Biz bunu halledebiliriz. Ama senin en az bir yıl uzaklarda olman lazım,” dedi. Artık güvenebileceğim tek kişi bu yaşlı kadındı. Dediklerini yaptım. Bir sene boyunca başka bir şehre gittim, eve bile vuramadım. Hayatımı kendi ellerimle mahvetmiştim. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. 

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 5 / 5. Oy sayımı: 2

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

FacebookTwitterPinterestRedditTumblrLinkedInWordPressBloggerFlipboardBufferMastodonSina WeiboWhatsAppLineTelegramMessengerSkypeViberWeChatMessageDiggGmailEmailCopy LinkShare
Keşfet

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

Exit mobile version