Yerli Korku Hikayesi: Cin Kabilesi Musallatı

Boş sandığı elime alıp hemen oradan uzaklaştım. Direkt eve dönmüştüm. Artık bu olay beni aşmıştı. İlmim kafi gelmiyordu. Bu olayı çözmek için hemen Abidin hocamı arayıp, teker teker anlattığım bütün olayları. O da bir çözüm yolu bulamamıştı. Başka bir hocam olan Ali hocayı aradım. Ali hoca, kalp gözü açık bir insandı. “İnsanın en büyük düşmanı günahlarıdır.” der, cinlerde meşgul olmaz, sadece insanların hidayeti için uğraşırdı.

Son bir çare olarak onu aramak istedim. Aradım da. Ali hoca telefonu açtı. Olayları ona anlattım. Artık yaşlandığını, cinlere karşı koyacak gücünün olmadığını söyledi. Zaten cinlerle uğraşmanın da doğru olmadığını savunurdu hep. Ama bir kişinin ismini verdi bize. Çankırılı Çoban Murat. Sabah olduğunda Defne ile beraber yola çıktık. Defne’nin boynunda yine o kolye vardı.

Arka koltukta da boş sandık duruyordu. Yıllardır bu işi yapıyor olmama rağmen belki de ilk kez içimde çok büyük bir korku vardı. Bu iş sandığımdan çok daha karmaşık ve zordu. Hatta hocalarım bile aciz kalmıştı bu durum karşısında. Akşama doğru Çoban Murat’ın bulunduğu köye varmıştık. Köy; çok az insanın yaşadığı, ufak bir yerdi. Murat, ailesinden kalan eski evde yalnız yaşıyordu.

Sora sora evini bulduk. Çoban Murat değil de Deli Murat diye tanıyorlardı köylüler. Hocam, deliye çoban demezdi boş yere. Bir hikmeti olmalıydı. Evin bahçesinde yan yana iki mezar duruyordu. Anne ve babasının mezarlarıydı bunlar. Babası, Murat doğmadan üç ay önce, annesi de Murat’ı doğururken ölmüştü. Onu babaannesi büyütmüş. O da 10 sene önce ölmüş.

Bu yüzden “Bana Çoban Murat değil, Azrail Murat deyin.” diyordu. 30 yaşındaydı. Kapıyı çaldığımızda bizi içeri buyur etti. Ev, atadan kalma, eski ama güzel bir evdi. İçinde pek eşya yoktu. Hemen sofra kurup karnımızı doyurdu. Ben başımızdan geçen bütün olayları teker teker anlattıktan sonra Murat konuşmaya başladı. Sıradan bir insan olmadığı belliydi.

“Bak Cemal kardeşim! Sen de bu işin ilmini biliyorsun. Cinler insanlardan uzun yaşar. Bu kardeşimin yedi göbek atası bir tane cine zarar versin, o cin gelir ta yedi göbek torundan intikamını alır. Bak Defne kardeşim, o boynunda taşıdığı kolye senin sandığın kadar masum değil.” diyerek, kolyeyi işaret etti Defne’ye.

“Hocam, bu kolye ta büyük dedemden kalmış bize. Ben de o yüzden boynumdan hiç çıkarmıyorum. “Bu kolye, cinlere hükmetmeye yarayan Süleyman Mührü’nü taşıyor. Üstünde bu kolyeyi taşıyan kolyenin hakkını vermezse cinler ona ya da ailesine musallat olur.” diye cevapladı Murat. Sonra kolyenin sağını solunu incelemeye başladı. Kolyenin bir köşesinde 1015 yazdığını fark etti.

Hicri 1015, miladi 1687 yılına denk geliyordu. Bundan 326 yıl öncesini gösteriyordu yani. Kolye 326 yıl önce yapılmıştı. Sonra sandığı istedi benden. Sandığın üzerinde Aramice sözcükler vardı. Ben çözememiştim. Bu yazılar Musabbar cin kabilesi ile yapılan anlaşmanın metniymiş. 

Murat hoca “Bu sandık 226 sene önce gömülü olduğu yerden çıkarılmış. Çıkaranlar senin atalarım. Çıkartırken bir tane Musabbar şerlisini öldürmüşler. Onlar önce babanın ölmesi neden olmuş şimdi de kardeşini rahatsız ediyorlar.” dedi. Defne ağlamaya başlamıştı. Murat hocaya Defne’nin babasından bahsetmiştik. Defne’nin babası kendisini asarak öldürmüştü. Ama bunu herkesten saklamışlardı. 

“Hocam ne yapmamız gerekiyor? Allah’ını seversen söyle!” dedi Defne. “Murat hoca: Kardeşim, önce ailecek tövbe edin. Sandıktaki altınlarla, alınmış olan malların tümünün zekatını verin. Bu sandığı, kolyeyi ve evinizde duran eski kitabı, beraber falanca mağarada güzelce yakın. Sadece külleri kalsın. Çünkü bu sandığı falanca mağarada bulmuşlar. O yüzden Musabbar cin kabilesi ile anlaşılmış. Külleri de poyraz rüzgarında savurun. Allah’ın izniyle her şey hallolur.” dedi.

Sabah olunca Murat hocayla vedalaştık. Teşekkür edip ayrıldık. Eve varır varmaz hemen o mağaraya gidip sandığı, kitabı ve kolyeyi yaktım. Geriye bir avuç kül kaldı. Onu da alıp poyraz rüzgarında savurduk. Eve döndüğümüzde Sedef, annesiyle beraber yemek hazırlamış, bizi bekliyordu. İyileştiği her halinden belliydi. İnsanların deli dediği  ama aslında veli olan, cinlerin çobanı olduğu için Çoban Murat diye anılan fakat kendisine Azrail Murat diyen fukara kurtarmıştı Sedef’i. 

Böylece Cemal Hoca’nın ve Defne’nin korku dolu macerası sona erdi. Cin kabilesi musallatından kurtulan kardeşler, hayatlarına normal bir şekilde devam ettiler. Cemal Hoca ise Kütahya’da şifa dağıtmaya devam etti. Bu hikaye, gerçek olaylara dayanmaktadır. Siz de kendi yazdığınız veya yaşadığınız korkunç hikaye veya olayları paranormalhaber@gmail.com adresi aracılığı ile bizimle paylaşabilirsiniz. Belki de sizin hikayeniz bir sonraki yazımızın konusu olur. Yorumlarınızı da bekliyoruz. Paranormal Haber’i takip etmeye devam edin!

Keşfet