Skip to content

Tazı

H. P. Lovecraft, Tazı, 4

Ertesi gün yeşil yeşim taşı tılsımı dikkatle sarıp sarmalayarak bir gemiye atladığım gibi ver elini Hollanda. Bu şeyi, sessiz sakin mezarında uyumakta olan sahibine nasıl geri verebilirdim bilmiyordum. Ama bunu denemek ve mantıklı adımlar atmak zorunda olduğumu biliyordum. Köpeğin ne menem bir şey olduğu ve niçin peşime düştüğü hâlâ yanıtı belirsiz sorular. Ama havlamaları ilk olarak bu eski kilise avlusunda duymuştum. St. John’un ölürken fısıltıyla söylediği sözler de dahil, sonraki tüm olaylar, üzerimizdeki bu lanetle tılsımın çalınması arasında bir bağlantı kurmama yol açmıştı. Bu yüzden, Rotterdam’daki bir handa hırsızların beni bu tek kurtuluş vasıtamdan yoksun bıraktıklarını anladığımda umutsuzluğun en derin kuyusuna yuvarlandım.

O gece havlama sesleri daha güçlüydü. Kentin en berbat mahallelerinden birinde meydana gelen korkunç olayı sabahleyin gazetelerden okudum. Halk dehşet içindeydi. Çünkü yoksul evlerden birine kızıl ölüm uğramıştı. Civarda daha önce misli görülmemiş vahşilikte bir katliam. Pis bir hırsız inindeki tüm aile, ardında iz bırakmayan bilinmedik bir şey tarafından parça parça edilmişti. Civarda yaşayanlar gece boyunca, dev bir köpeğin zayıf, derinlerden gelen, ısrarlı havlamalarını duymuşlardı.

Sonunda, ölgün kış ayının korkunç gölgeler düşürdüğü, yapraksız ağaçların sevimsiz bir tarzda, kırağı kaplı kuru otların ve gıcırdayan kerestelerin üzerine doğru eğildiği, duvarları sarmaşık kaplı eski kilisenin tehditkar gökyüzüne doğru bir hayalet gibi yükseldiği, gece rüzgarının donmuş bataklıklardan ve buz gibi denizlerden aldığı nefesle kudurmuş gibi estiği o tekinsiz kilise avlusunda dikelmekteydim yine. Havlama sesi şimdi çok zayıflamıştı. Bir zamanlar saygısızlık ettiğim eski mezara yaklaşır ve mezar etrafında dönenip duran anormal derecede büyük bir yarasa sürüsünü ürkütürken bu ses büsbütün sustu.

Dua etmek ve mezarın içinde yatmakta olan beyaz şeyi yatıştırmak için akla ziyan mazeretler uydurmak, abuk sabuk ricalarda bulunmak için değilse, oraya niçin gittim bilmiyorum. Oraya gidiş sebebim ne olursa olsun, kısmen benim, kısmen de benim dışımdaki bir iradenin umutsuzluğuyla yarı donmuş çimenlere atılıp kazmaya başladım. Kazma işi beklediğimden çok daha kolay ilerliyordu. Bir ara acayip bir müdahaleyle karşılaştım: Sıska bir akbaba soğuk gökyüzünden ok gibi aşağı saldırdı ve sonunda ben onu bir kürek darbesiyle öldürünceye kadar mezar toprağını gagaladı. En sonunda çürümekte olan dikdörtgen sandığa ulaştım ve nemli, güherçile kaplı kapağını kaldırdım. Bu hareket, yaptığım en son aklı başında hareket oldu.

Çünkü, tıka basa dolu bu asırlık tabutun içinde, arkadaşımla benim soymuş olduğumuz kemikli şey, uyuyan, besili dev yarasalarla koyun koyuna, sarmaş dolaş yatmaktaydı. O ilk gördüğümüz zamanki kadar temiz ve sakin olmayıp, kurumuş kan lekeleriyle, parça parça yabancı etlerle ve kıllarla kaplıydı. Kaçınılmaz felaketimle alay eden sivri, uzun, kıvrıkkanlı dişleri ve zayıf bir ışıkla yanan göz çukurlarıyla bana bilinçle yan yan bakıyordu. Bu sırıtan çenelerden, sanki dev bir köpeğin gırtlağından geliyormuş gibi derin, alaycı bir uluma sesi çıktığında ve kanlı, pis pençeleri arasında yeşil yeşim taşından kayıp, ölümcül tılsımı tutmakta olduğunu gördüğümde korkunç bir çığlık atarak deliler gibi kaçmaya başladım. Çok geçmeden çığlıklarım çın çın öten isterik kahkaha sağanaklarına dönüştü.

Delilik yıldız rüzgârına biner… Asırlık cesetler üzerinde bilenmiş pençe ve dişler… Şeytan’ın toprağın derinliklerindeki kapkara tapınaklarının harabelerinden çıkma yarasaların cümbüşü üzerine damlayan ölüm… Etsiz, ölü canavarın uluma seslerinin giderek daha yüksek perdeden çıktığı, o lanet olası zarsı kanatların çırpılmasından doğan sinsi vızıltının giderek daha fazla yaklaştığı şu anda, adlandırılamayan ve adlandırılması olanaksız olan şeyden tek kurtuluşu, tabancamla unutuluşta aramalıyım.

Ana Sayfa * Korku Hikayeleri * Google Haberler’de takip et

Pages: 1 2 3 4

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.