İçeriğe geç

Simyacı

H. P. Lovecraft, Simyacı, 2

Bir zamanlar topraklarımızda yaşayan köylülüğün biraz üstünde bir statüye sahip olmakla birlikte, küçümsenemeyecek başarılar elde etmiş, adının Michel olmasına karşın, kötü ünü nedeniyle Mauvais (Kötü) soy adıyla çağrılan yaşlı bir adamdan söz ediliyordu. Kendisi gibi bir adamdan beklenmeyecek çalışmalar yaparak Felsefe Taşı ve Sonsuz Hayat İksiri gibi şeyleri aramış ve Kara Büyü ile Simyanın korkutucu sırları konusunda bilge biri olarak hatırı sayılır bir şöhrete kavuşmuştu. 

Michel, Mauvais’nin kendisi gibi gizemli sanatlarda yetenekli olan ve bu yüzden de Le Sorcier (Büyücü) olarak tanınan bir oğlu vardı. Yörenin bütün namuslu insanlarının uzak durduğu bu ikilinin en iğrenç uygulamalarla uğraştığından şüphelenilirdi. İhtiyar Mauvais’nin, karısını diri diri yakarak şeytana kurban ettiği söylenir ve çok sayıda küçükköylü çocuğunun kaybolmasından bu ikisi sorumlu tutulurdu. Buna rağmen, babayla oğulun karanlık dünyalarından günahlarını biraz olsun hafifletecek bir insanlık ışığı geçiyordu. Kötü ihtiyar evladını delicesine seviyor, genç adam da babasına karşı, bir oğulun babaya duyabileceğinden daha fazla sevgi besliyordu.

Bir gece, tepedeki şato, Kont Hen’ri’nin oğlu Godfrey’in kaybolması nedeniyle çılgınca bir karışıklığa sahne oldu. Çılgına dönen babanın başını çektiği bir grup, büyücülerin kulübesini bastı ve orada hararetle kaynayan büyük bir kazanın başında uğraşan ihtiyar Michel Mauvais ile karşılaştı. Öfke ve ümitsizliğin sebep olduğu kontrol edilemez çılgınlıkla, Kont, belirli bir nedeni olmadan ihtiyar büyücünün boğazına sarıldı. Ellerini çektiğinde kurbanı artık yaşamıyordu. 

Bu arada hizmetkarlar büyük binanın ücra ve kullanılmayan bir odasında Godfrey’i bulduklarını sevinçle ilan ediyorlardı. Zavallı Michel’in boşu boşuna ölmesini engellemekte geç kalmışlardı. Kont ve beraberindekiler simyacının hakir kulübesinden ayrılırlarken Charles Le Sorcier ağaçlar arasından ortaya çıktı. Hizmetkarların heyecanlı gevezeliklerinden olup biteni anladı. Babasının yazgısından pek etkilenmemiş gibi görünüyordu ilk başta. Sonra yavaşça Kont’a doğru ilerledi ve duygusuz ama korkunç vurgularla o andan itibaren C. soyunun peşini hiç bırakmayacak olan laneti haykırdı:

Kim gelirse gelsin katil neslinden,

Hiçbir zaman uzun ömürlü olmasın senden!”

Bunları söyledikten sonra ansızın geriye, karanlık koruya atıldı ve gecenin simsiyah örtüsünün ardında kaybolmadan önce tüniğinin cebinden çıkardığı küçük şişedeki renksiz sıvıyı babasının katilinin yüzüne fırlattı. Kont gık diyemeden öldü ve ertesi gün gömüldü. Doğumunun üzerinden ancak otuz iki yıl geçmişti. Köylülerden oluşan topluluklar yakın koruyu ve civarındaki otlakları köşe bucak arayıp taradılarsa da katilin izine rastlanmadı.

Aradan geçen uzun zaman ve laneti anımsatacak bir olayın olmaması, müteveffa Kont’un ailesinin zihinlerinden lanetin anısını sildi. Bu yüzden, bütün trajedinin masum sebebi, unvanın yeni sahibi Godfrey otuz iki yaşındayken av sırasında serseri bir okun isabet etmesi sonucu öldüğünde kimsenin aklına buna üzülmekten başka bir şey gelmedi. Fakat yıllar sonra, kendisinden sonra gelen Robert adındaki genç kont, yakınlardaki tarlada görünür sebep olmaksızın ölü bulunduğunda, bu erken ölüme şaşıran köylüler, onun otuz iki yaşına yeni basmış olduğunu fısıldadılar. 

Robert’in oğlu Louis aynı meşum yaşta, kale hendeğinde boğulmuş bulundu ve yüzyıllar boyunca aynı uğursuz tarih devam etti. Henri’ler, Robert’ler, Antoine’lar ve Armande’lar talihsiz atalarının katledildiği yaşın biraz altında mutlu ve erdemli hayata veda ettiler. Bütün bu okuduklarımdan en fazla on bir yıl ömrüm kaldığını kesin olarak anladım. Daha önceleri fazla bir değer taşımayan hayatım, kara büyünün yasak dünyasının gizemlerine daldıkça, her geçen gün benim için daha aziz oldu. 

Herkesten uzak bir hayat sürdüğümden, modern bilimin üzerimde fazla etkisi olmamıştı. Ortaçağlardaki gibi ihtiyar Michel ile genç Charles’ın kendilerini demonoloji ve simya bilimlerine verdikleri gibi çalıştım. Ama ne kadar okursam okuyayım soyum üzerindeki esrarengiz laneti açıklayamıyordum. Makul olduğum çok ender anlarda atalarımın erken ölümlerini sinsi Charles Le Sorcier ve mirasçıları ile ilişkilendirmek gibi doğal nedenler aramaya kadar gidebiliyordum.

Fakat titiz bir araştırma sonucunda, büyücünün hiçbir varisi olmadığını anladığımda tekrar esrarengiz çalışmalarıma geri dönüyor, soyumun üzerine çullanan bu korkunç felaketi kaldıracak bir büyü bulmaya çalışıyordum. Bir konuda kesinlikle kararlıydım. Soyumda benden başka kimse olmadığına göre bu lanete kendimle son verebilmek için asla evlenmeyecektim. Otuz yaşıma yaklaştığım günlerde ihtiyar Pierre öte dünyaya göçtü. Onu, sağlığında gezinmeyi çok sevdiği avlunun taşları altına tek başıma gömdüm. 

Sayfalar: 1 2 3 4

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.