Şeytanı Racim

1.157
0
(0)

Şeytanı Racim, 5

Babamın sesiyle uyandım. Annem ve babam başımda bağırıyorlardı. Kalktım “Ne oluyor?” dedim. “Oğlum iki saattir Arapça bir şeyler söylüyorsun. Korkuttun bizi.” dediler. “Baba, yine aynı kabusu gördüm. Biri bana iki cümle söyledi.” dedim. “Bıçağın nerede oğlum?” dedi babam. “Arabada kalmış baba.” dedim. “Siz annenle oturun. Ben getiriyorum hemen ama asla yanından ayırma bir daha.” dedi.

Annemle oturup babamı bekliyordum. 10 dakika filan oldu. Babam halen aşağıda arabadan bir bıçak alıp gelemedi. “Anne, beraber gidip babama bir bakalım. Ne olacaksa olsun artık.” dedim. Annem “Oğlum biraz daha bekle. Gelmezse aşağı ineriz.” dedi. “Alt tarafı aşağı ineceğiz diyorum anne. Ya babamın başına bir şey geldiyse?..” Artık onlarla karşılaşmak istiyordum. Artık bu kabuslar bu korkular bitsin, karşıma çıksınlar ve beni artık bıraksınlar ya da alacaklarsa alsınlar istiyordum. Bıkmıştım bu kabuslardan…

İndik aşağı. Babam arabanın direksiyonuna geçmiş oturuyordu. Annem camı tıklattı. Elinde sigara, sadece oturuyordu babam. Anneme hiç tepki vermiyordu. Sonra anneme camın arkasından boynunu çevirip baktı. Ağlamaya başladı koskoca adam. Kapıları kilitlemiş, ön koltukta sigara içip ağlıyordu. “Annem aç şu kapıyı!” diyordu babama. Babam sadece ağlıyor. Beş dakika kadar öylece oturdu elinde sigarayla ağladı.

Sonra açtı kapıları. Babama “Kurban olayım; niye ağlıyorsun, artık bıktım ben!” dedim. “Oğlum, apartmanın kapısında yaşlı bir kadın beni durdurdu. Su istedi.” dedi. “Ne suyu baba?” dedim. Ağzı titriyordu anlatırken. Ağlıyordu bir taraftan “Bilmiyorum oğlum.” dedi. “Baba, saat gece 3’ü geçiyor. Bu saatte apartmanın kapısında kim, niye su istesin? dedim. Babam “Bekle; getireyim.” demiş. Arkasını dönmüş kadına. Kadın “Benim oğluma senin oğlun, benim oğlumun yerine senin oğlunu alacağım!” diye bağırmış.

Babam arkasını döndüğünde kimse yokmuş. Koşmuş arabaya. Bıçağı eline almış. Kapıları kapatmış o korkuyla. Eve çıktık. Sabaha kadar oturduk. Sabaha karşı uyumuşum tekrardan. Uyandığımda öğlen olmuştu. Rüya görmemiştim bu sefer… Üçümüz oturuyoruz. Babamın telefonu çaldı. Arayan bizim üniversitenin olduğu şehirdeki ev sahibiydi. Kapıyı çalıyormuş kimse açmıyormuş ancak içeriden ses geliyormuş. “Birden fazla ses var evde” diyor adam telefonda babama.

Babam “Oğlum benim yanımda. Arkadaşı ne yapıyor bilmiyoruz.” dedi. Ev sahibi “Çilingir çağırıyorum o halde.” dedi. Hala birçok eşyam o evdeydi. Babama “Ben artık o şehirde okumak istemiyorum. Tekrar sınava gireyim yahut başka bir yere geçiş yapayım.” dedim. “Olur oğlum.” dedi. Sağ olsun karşı çıkmadı hiç. Babamla gidip eşyalarımı alacaktım. Bindik Lada Samara’ya, vardık şehre. Eve geldik. Kimse yok evde. Anahtarım kapıyı açmadı. Ya Atakan ya da ev sahibi değiştirmiş kilidi.

Babam ev sahibini aradı. Adam zaten bizimle görüşmek istiyormuş. Geldi ev sahibi. Asya çay bahçesi var; orada buluştuk. Adam bayağı korkmuş ve şaşkın bir ifadeyle geldi. Hiç oturmadı. “Oğlum, o evde siz neler yaptınız öyle?” “Ben bir şey yapmadım amca?” dedim. Atakan’ı bulduklarında; gülüp kendi kendine konuşuyormuş. Ev sahibi ile çilingiri karşısında görünce; sövmeye, hakaretler etmeye başlamış. Ev sahibi polis çağırmış. Akli dengesinin yerinde olup olmadığını anlamak için müşahede altına almışlar Atakan’ı. Ev sahibi anahtarı değiştirmiş “Eşyalarını alıp gidebilirsin.” dedi.

“Baba, eşyaları toplayıp gitmeden önce Atakan’ı görmek istiyorum.” dedim. “Emin misin oğlum?” dedi. “Evet.” dedim. Gittik tutulduğu hastaneye… Babam, görevli hemşireye “Atakan’ın odası nerede? diye sordu. Hemşire tarif etti. Hemen girdik odaya. Serum takmışlar. Yarı baygın yatakta yatıyordu. Saç baş dağılmış, sakal uzatmıştı. Beni görünce ağlamaya başladı. Biraz konuştuktan sonra, kulağıma “Yalnız konuşalım.” dedi. “Baba, Atakan bana bir şey diyecekmiş. Kapının önünde biraz bekler misin?” dedim. 

Çıktı babam dışarı. Artık yalnızdık. “Atakan, seninle tanıştığım güne o kadar pişmanım ki! Beni nelere bulaştırdın böyle?!” dedim. “Benim fazla zamanım yok kardeşim. Gelecekler benim için… Beni de alıp gidecekler.” dedi. “Şimdi sana diyeceklerimi iyi dinle: Eve git. Benim yatağın altındaki kolyeyi al. Kolyenin içinde gördüğün resmimi sök. Sonra resmimi yak. İçine kendi resmini koy.  Yatağın en dibinde, üzerinde k***s yazan ve üzerinde *** simgesi olan el yazması bir kitap olacak. Al onu. Sondan bir önceki sayfayı aç. O şekilleri yaz bir kağıda. Sonra hepsini gece o kabusları gördüğün saat kaç ise o saatte yak. Yakarken sayfadaki sözleri oku. Her yaktığın kağıt için 10 kere oku.” dedi.

Adam resmen beni bir illetin içine çekmişti. “Peki bu söylediklerini yaparsam gerçekten bu kabuslar bitecek mi? Bu ‘yap’ dediklerinin manası nedir Atakan?” “Kardeşim, eğer gitmelerini istiyorsan yap. Sana bunları yaşattığım için senin vebalini aldığım için özür dilerim senden kardeşim.” dedi. Acınası bir haldeydi kısacası. Onu hiç bu kadar çaresiz görmemiştim. Vedalaşıp yanından çıktım.

Doktoruna gittim “Şizofren olmasından şüpheleniyoruz. Ancak, bir hocaya götürmek isterseniz, buna da saygı duyarım.” dedi. Kaç yıl tıp okumuş adam dahi bunu diyorsa ortada bir şeyler vardır diye düşündüm. “Baba, gidelim hadi. Eşyaları alalım.” dedim. Eve gittik. Ev sahibi çay bahçesinde anahtarı babama vermişti. Giderken bırakacaktık tekrar. Eve girdik. Önce benim odama girip eşyalarımı topladık. Sonra Atakan’ın odasına girdim. “Baba, Atakan’ın odasında da bazı eşyalarım var. Sen dışarda bekle. Onları da alayım, sonra gideriz.” dedim. “Tamam oğlum. Bekliyorum seni.” dedi.

Tek başıma girdim odasına. Ayna vardı odasında dikdörtgen şeklinde. Onu ters çevirmiş. Anlam veremedim neden ters çevirdiğine. Aynayı kendime doğru çevirdim. Üzerine Arapça bir şeyler yazmış. Tekrar aldığım gibi ters çevirdim aynayı. Yatağının altına eğildim. En arka tarafta kitap gözüküyordu. Aldım kitabı elime. Bayağı eski bir kitaptı. Bazı sayfalar birbirine yapışıktı. Sayfalar birbirlerine ip ile bağlıydı. Sarımsı bir rengi vardı.

Üzerinde dediği şekil ve isim yazıyordu. Ancak normal boyutlu kitaplara göre büyük bir ebadı vardı. Kolyeyi kitabın arasında buldum. Açtım içini. Atakan’ın resmi duruyordu hala. Çıkardım resmi kolyeden. Masanın üzerinde bulduğum çakmakla yaktım hemen oracıkta. Sonra kolyeyi cebime koydum. Kitabı da elime aldım çıkarken. Aynanın bana doğru çevrili olduğunu gördüm… Yani Arapça yazılı taraf bana doğru dönmüştü…

Artık alışmıştım bu odada tuhaf bir şeylerin olmasına. Atakan’ın neden sürekli odasına girmememi istediğini anlıyordum. Hiç bakmadım o tarafa. “Sanırım tekrar ters çevirmeyi unuttum.” dedim kendi kendime. Hemen çıktım dışarı. “Baba, hazırım ben. Hadi gidelim.” dedim. İki bavul vardı zaten. Babam ikisini de aldı eline. “Baba birini ver.” dedim. Vermedi “Hadi oğlum; bir an önce gidelim.” dedi. İndirdik bavulları. Arabaya yükledik. Beş dakika sonra ev sahibi geldi. Anahtarını teslim ettik. Memleketimize doğru yola çıktık.

Babamın durumu malum; altımızda Ferrari’miz yok ki. Lada Samara vardı o zamanlar. Bavulları arka koltuğa attık. Kitap elimde, kolye cebimde öne oturdum. Babam sürüyordu arabayı. “Oğlum o ne kitabı?” dedi. Lafı geçiştirmeye çalıştım “Pencereleri aç baba” filan diye. Verecek cevabım yok çünkü. Okul ile alakalı bir kitap olmadığı kabak gibi meydanda; eski püskü sarı bir kitap. “Eski bir roman kitabı.” dedim. Daha fazla dikkat çekmesin diye kitabı arka koltuğa; bavulların yanına attım. Başka mevzular açtım babam sorduğu soruyu unutsun diye. Unutmuştu da.

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et