Şeytanı Racim

0
(0)

Şeytanı Racim, 3

Bugün Atakan’la mutlaka konuşmalıydım. Kafamdaki her şeyi soracaktım. Ama aklıma gelip bir türlü dillendiremediğim şeyler vardı. Ona, odasına girdiğimi söyleyenler kimdi? O resimdeki boncuklar neydi? Mumların amacı neydi? Dumanlar neyin nesiydi? Odadan niye çıkmıyordu? Ben neden sürekli rüyamda onu görüyordum?.. Kafamda bir sürü anlamsız ve korkutucu soru dolaşıyordu. İşe gittim. Akşama kadar hem çalışıyorum hem de bu sorulara cevap arıyordum kafamda. 

Eve gelirken bir büyük rakı ve biraz çerez aldım. Evin önüne gelip kapıyı çaldım. Atakan kapıyı açtı. İçeri girdim. Yüzünde değişik bir ifade vardı. “Atakan seninle konuşmamız lazım. Biraz salona gelir misin? Orada konuşalım.” dedim. “Niye, ne konuşacağız?” dedi. “Sadece muhabbet etmek istiyorum seninle. Biz her gece içerdik seninle. Bak rakı aldım; içeriz.” dedim. “Pek canım istemiyor ama biraz oturabiliriz.” dedi.

Gittim mutfağa. İki çay bardağı aldım. Sonra salona geçtim. Bekliyorum bunu salona gelsin diye. Beş dakika sonra filan geldi bu. “Odana girdiğim için özür dilerim. Yaptığım hataydı ancak senin adına endişeleniyordum.” dedim. “Benim adıma endişelenme. Asıl sen kendi adına endişelen!” dedi. “Bak kardeşim; ben sana yardım etmeye çalışıyorum. Bir senedir beraberiz. En yakın arkadaşımsın. Sende garip haller var. Odana girdiğimi kim söyledi? Söyle bana” dedim.

Gözlerime baktı. Hafif tebessüm etti. “Kolye ile mumları merak ediyorsun değil mi? dedi. “Evet.” diyebildim sadece. Aşırı bir korkma hissi gelmişti yine. “Tamam söyleyeceğim. Gel, benim odaya gidelim.” dedi. Odasına gittik… Kolyeyi çıkarıp içini açtı. İçinde Atakan’ın resmi vardı. Gözleri yerindeydi. Boncuk filan yoktu. Kolyeye bakakalmıştım. “Sen bu resmi nasıl gördün? İçinde ne vardı?” dedi.

“Bu kolyenin içinde senin resmin vardı. Gözleri oyulmuş, yerinde boncuklar vardı.” dedim. “Hayır! Bu aynı kolye. Sen o zaman farklı görmüşsün. Ya da sana farklı göstermişler.” dedi. “Onların sana bakış açılarına göre, sen de farklı görmüşsün resmi.” dedi. “Kimlerin, ne diyorsun Atakan sen?” “Onlar işte; diğerleri…” “Kardeşim, bak; içki içen boş bir adam olabilirim ama lütfen böyle şeylerle korkutma beni.” dedim. “Ben korkutmuyorum seni. Aksine; sana yardım ediyorum. Bak; açık konuşacağım. Seni sevmeyenler var. O gördüğün kabuslar bununla alakalı.” dedi.

“Ama o gördüğüm kabuslarda hep sen varsın Atakan.” “Onun, ben olduğumu nereden biliyorsun? Senin rüyana giren ben değildim. Benim arkadaşlarımdı.” dedi. “Sana arkadaşlarımın isimlerini söyleyeceğim. Sen de bize katıl.” dedi. “Atakan! Siz kimsiniz? Size niye katılayım? Neyin içine sokuyorsun böyle beni?” dedim. Bana beş tane, üç harfli isim söyledi. “Bunlar kim? Ne biçim isimler bunlar böyle? dedim. 

“Onlar benim arkadaşlarım.” dedi. Sonra eline birkaç tane mum aldı. “Bu mumları telefon gibi düşün. Çok eski zamanlardan beri bu mumlarla haberleşilirdi.” dedi. Ben sadece dinliyorum söylediklerini. Korkuyordum. İçimden sure okuyacak oldum, daha okumadan “Sakın!” dedi. “Sakın okuma!” “Ne diyorsun? Neden okumayacağım? dedim. “O yapacağın şeyi yapma. Okuma.” dedi. Artık düşünmüyordum okumayı filan. Sadece Atakan’ı dinliyordum.

“İstersen sana gösterebilirim bazı şeyleri.” dedi. Korkuyordum ama yine de “Göster.” dedim. Sesi öyle ikna ediciydi ki yaptığımız şeyin çok kötü bir şey olduğunu anlayamıyordum o anki psikoloji ile. Mumları çıkardı yatağın altından. 28 tane mum vardı. Bunları yakmaya başladı. Mumlar yandıkça odanın içinde gölgeler hareket ediyor gibi geliyordu. Bu mumlardan bir şekil yaptı. Kolyesini çıkardı. Bu şeklin ortasına koydu.

“Işığı söndürür müsün?” dedi. Söndürdüm. “Otur yanıma. Ses çıkarma. İçinden Kuran filan okuma. Sadece dur yanımda.” dedi. Bir şeyler söylemeye başladı. O, bir şeyler söyledikçe mumlar sönecek gibi oluyor; alevi azalıyor, sonra daha da şiddetli yanmaya başlıyordu. Atakan gözlerini kapatıp, şekle doğru “Nerede?” diye bağırdı. Sonra beş saniye durup, sinirli bir şekilde “Çağırın, buraya gelsin!” dedi. Sanki biriyle konuşuyordu. Ben öylece oturmuş, Atakan’ı izliyordum hayretle.

Sonra birden kafasını bana çevirip, gözlerimin içine baktı. “Hayır.” dedi. Ben de “Ne hayırı?..” derken şekildeki mumlardan bir duman çıktı. Sanırsınız ki oda yanıyor. Atakan “Gidin hemen!” dedi. Dumanlar kayboldu. Sonra bana “Işığı aç hemen!” dedi. Açtım ışığı. “Ne yapıyorsun? Sana sessiz ol demedim mi?” dedi. Ben de “Bana bakıp hayır dedin. Ben, bana söylediğini zannedip ‘Ne hayırı’ dedim sadece.” dedim.

“Sana söylemedim onu. Bir daha sana söylediğim şeyden dışarı çıkma!” dedi. “Ne oldu? Kusura bakma yanlış bir şey yaptıysam.” dedim. “Yaptın! O kolye sayesinde seni gizlemiştim onlardan ama artık biliyorlar seni.” dedi. “Atakan, senin ne dediğini anlamıyorum. O kolye beni nasıl gizleyecek ve kimden gizleyecek? Bu yaptıklarımız normal şeyler değil.” dedim. “Senden tek isteğim; bu kabuslardan kurtulup, eskisi gibi olmak. Eğer benden rahatsız oluyorsan evi arayıp geleceğimi söyleyeyim. Sen kal burada. Ben giderim” dedim.

“Bak kardeş! Bu şerlileri aslında sen istedin.” dedi. “Ulan ben neyi istedim?! Sen zorla beni bu olaya şahit yaptın!” dedim. “Hayır. Ben sana her seferinde sordum. Sen ‘Tamam’ diyerek, buna dahil olmayı kendin seçtin. dedi. “Burada daha fazla duramam Atakan. Sen normal değilsin.” dedim. Aradım evi. Bizimkiler köydeymiş. Üzüm kaynatmaya gitmişler pekmez yapmak için. “Ben geliyorum.” dedim. “Niye geliyorsun, ne oldu?” dediler. “Patronla anlaşamadık. Boşuna burada durmayayım.” filan dedim.

İşyerine gittim. Hesabımı kapattım. Eve hiç uğramadan doğruca terminalden otobüse bindim. Memlekete vardım. Oradan köy otobüsüyle köye vardım. Babamlar genelde dedemgilin evinde olur gündüzleri. O yüzden direkt dedemlere gittim. Oturduk sohbet ediyoruz. Biraz bu olayı çıtlattım yani “Kötü rüyalar görüyorum.” dedim. “Köyün hocası var. Ona götürelim oğlum seni.” dediler. “Bir muska yazar. Kabuslarından kurtulursun.” dediler…

Akşam oldu. Yatmaya üst kata çıktık. Dedemlerin evi iki katlı. Altta dedemler kalır. Üst kat boş durur. Amcamlar ya da ailem köye gelince yukarıda yatarlar. Biz de yukarıda yatıyoruz yine. Ben kendi yatağımdan başka yeri biraz yadırgarım; hemen uyuyamam. Yattım yer yatağına. Annemle babam bir odada yatıyor, ben diğer odada yatıyorum. Ellerimi başımın altına koyup düşüncelere daldım. Üzerimde bir ağırlık vardı. Gökyüzü yine kızıl olmuştu. Ama köyde değilim. Kendimi üniversite okuduğum şehirde, o evdeki odamda buldum.

Kalktım ayağa. Camdan aşağı baktım. Aşağıdan ilginç sesler geliyordu. Sonra arkamı dönmemle yine Atakan’ı gördüm! Yüzü gözükmüyor, sadece masmavi gözlerle bana bakıyor ve yine ayakları ters bir haldeydi. Kan ter içinde kalmıştım. Evet; maalesef yine o lanet kabusu görmüştüm. Kapı açılıp; diğer odadan babam içeri girdi. “Oğlum ne oldu? Çığlık attın.” dedi. “Baba; sabah bahsettiğim kabuslardan gördüm yine.” dedim. “Tamam oğlum. Uyu sen. Yarın hallederiz.” dedi ve çıktı odadan.

Kafamı yastığa koymamla uykuya dalmam bir oldu. Rüya görmeden sabaha kadar uyumuşum. Sabah, kahvaltıda babama “Baba, ne yapacağız?” dedim. “Neyi ne yapacağız oğlum?” dedi. Bu gördüğüm kabusları işte. Gece geldin ya yanıma. Yine o kabusu gördüm.” dedim. “Ne diyorsun oğlum? Ben hiç uyanmadım. Gece yanına filan da gelmedim.” dedi. O anda aklıma Atakan’ın söyledikleri gelmişti. Sadece etrafımdaki yaşlılardan duyduğum, efsane tadındaki bir olayı yaşıyordum.

Bu gönderiyi ne kadar beğendiniz?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet