Şeytanı Racim

462
0
(0)

Şeytanı Racim, 13

Vardık üniversiteyi okuduğum şehre. Bir iş hanına geldik. Eski püskü, pis bir iş hanıydı. İki kat çıktıktan sonra bir kapının önüne geldik. Atakan “Burası.” dedi. Sadece isim yazıyordu. İçeri girdik. Adam Atakan’ı görünce ters ters baktı. “Bir sorun mu var?” dedi. Atakan bir taraftan bana bakıyor yan yan bir taraftan da adama bir şeyler anlatıyordu.

Adamın İnternet sitesi dahi var; medyum *** diye geçer. İfşa yasak diye, bir de böyle pisliklerden uzak durun diye vermiyorum adını. Adam sonra bana baktı. El hareketleriyle “Gel bakalım buraya.” dedi. Adamın yüzüne bakmak bile insanın içine bir ıstırap veriyordu. Yavaş yavaş vardım yanına. Kurtuluşum mu olacaktı yoksa zaten battığım bu aleme, en dibe kadar beni çeken biri mi olacaktı bu adam bilmiyorum.

Bu; Ece’nin amcası olacak adam, sorular soruyordu bana. Yaşımı filan sordu. Cevap verdim. “Sen Atakan’ın kitabını gördün mü?” dedi. “Evet, gördüm. dedim. “Peki, hiç bir ritüel düzenledin mi?” dedi. Düzenlemeye çalışırken yangın çıkardığımı anlattım. İlk ne zaman bir ritüele şahit olduğumu sordu. Atakan’ın odasında sadece sessizce oturmam gerekirken, ses çıkardığımı ve o ritüelin ilk şahit olduğum ritüel olduğunu, aynı zamanda kötü sonuçlandığını söyledim.

Ritüel harici yaşadığın ilk olay bu muydu?” dedi. Daha öncesinde Atakan’ın odasından sesler duyduğumu filan söyledim biraz düşündükten sonra… “Sana *** kabilesinden 5 tanesini yollamışlar. Bunlar gerçekten güçlüdür ancak herkesin zayıf bir noktası vardır.” dedi. Sonra benden bazı malzemeler istedi. Malzemeleri buraya yazmıyorum; onları buldum getirdim. Malzemeleri adama verdim. Arka tarafta bir oda vardı. Orta büyüklükte bir oda. Ancak penceresine tuğla ördürmüştü bu odanın. İç bunaltıcı ve zifiri karanlıktı.

Işığı açtı biz odaya girerken. Işığı açmasına rağmen o iç bunaltıcı atmosfer hakimiyetini kaybetmemişti. Belki de bunun sebebi daha önce burada sayısız kere gerçekleştirmiş olduğu ritüellerdi. O günahlar, tıpkı örümcek ağları gibi yuvalanmıştı bu odanın her bir köşesine… Genel hatlarıyla boştu oda lakin bir köşede duran masa, ilk etapta göze çarpan şeydi. Detaylı olarak odaya göz gezdirince; yönü duvara çevrilmiş, yerde duran büyük bir boy aynası, dört sandalye ve masanın üzerinde duran kağıt, kalem, mumlar, ve çukur bir tabak göze çarpıyordu.

Adam sandalyelerden birine oturmadan, ayak üstü; benim getirdiğim malzemeleri masanın üzerine koydu. Bunları ayrıştırıp tabağın içine koydu. Masanın üzerinde duran kağıtlardan birine yine masanın üzerindeki kalem vasıtası ile yazmaya başladı. Ben sadece izliyordum. Atakan’ın yaptığından çok daha ciddi bir ritüel olduğu bu kadar hazırlıktan belliydi. Sandalyelere oturmamızı söyledi. O dakikaya kadar “Ne olursa olsun!” diyen ve korkularımı bastırmış olan ben, artık iş bu noktaya gelince yaşadıklarıma, gördüklerime ve kabuslarıma rağmen içimdeki ürpertiye hakim olamıyordum.

Bize söylediği şekilde sandalyelere oturduk. Sandalyenin biri boş kalmıştı. Masada duran mumları yaktı. Aynayı masanın üzerine … şeklinde koydu. Mumları tek tek … şeklini elde edene kadar özenle aynanın üzerine yerleştirdi ve hepsini yaktı. Biraz evvel bir şeyler yazmış olduğu kağıdı ikiye böldü. Birini bana, birini Atakan’a verdi. Bunları o bize dediğinde; aynı anda okumamızı söyledi. Atakan’ın benden çok şey bilmesine, bu işlerle çok daha alakalı olmasına rağmen yüzündeki korku ile karışık tedirginlikten, bu ritüelden ne kadar çekindiği belli oluyordu. Onun bu tedirginlik dolu yüz ifadesine baktıkça; içimde türlü korkular filizleniyordu.

Related Posts

Ancak burada bırakıp gitsem bu kabuslar devam edecekti. Hiçbir şeyi halledememiş olacaktım. Ne olursa olsun burada kalıp, bunu yapacaktım. O adama ve bunların sebebi olan Atakan’a güvenmekten başka elimden gelen bir şey yoktu. Adam ayağa kalktı. Işığı söndürdü. Mumlardan biraz olsun aydınlanıyordu içerisi ancak yine o zifiri karanlık etkisini tamamen kaybetmemişti. Geldi. Oturdu. Tabaktaki malzemelere de bir kibrit çaktı. 

Bize “Başlayın!” dedi. Başladık okumaya. Adam da gözlerini kapatıp, ezberinden bir şeyler okuyordu. Lakin Atakan ile adamın okuduklarını dinleyince üçümüzün okuduğu şeylerin farklı olduğunu duydum. Bunu o zaman bilmiyordum. Üzerinde de fazla durmamıştım ancak şimdi çok iyi biliyorum ki üçümüz de ayrı ayrı ritüel yapıyormuşuz. Bunun nedeni ise uğraştığımız şeylerin son derece güçlü olmasından kaynaklanıyormuş.

Bu sefer Atakan’ın evinde yaşadığım deneyimden çok daha korkunç, çok daha derin tedirginliklere götüren bir deneyim yaşayacaktım. Bunlardan habersiz, sadece kurtulmak umuduyla okuyordum mumun yaydığı hafif ışıkta kağıdı. Atakan’ın sesi, adamın sesi, benim sesim; o günahlar odasında birbirine karışıyordu. Mumların ışığı hafif hafif titremeye başladı. Adam ezbere okumaya devam ederek gözlerini açtı. Okuyor, okudukça da aynanın ortasına bakıyordu. Birden gözleri dev gibi oldu.

Sesi hızlandı. Bağırarak okuyordu. Mumların alevleri yükseldi. Dumanlar arttı. Odada hareket ediyorlardı. Duvarlardan net biçimde görülüyordu; artık içerideydiler. Hoca bağırarak adını sordu. “… oğluyum.” dedi. Tekrar adını sordu. “… oğlu …’yım.” dedi. “Ne istiyorsun …oğlundan?” dedi. Benden bahsediyordu. Adım anılınca içimdeki korku iki kat daha büyümüştü. “O katil. dedi benim için…

Şu anda çok iyi Arapça biliyorum. Şimdi düşününce çok iyi hatırlıyorum çağırdığımızın neler söylediğini. Sebebini ben de bilmiyorum ama çağırdıklarımızın ya da biz istemeden gelenlerin hepsi Arapça konuşuyorlar. Arapça bilmeyen adamla da konuşabilirler. Siz onu anlarsınız, cevap da verebilirsiniz ancak bunu fiziksel bir olay olarak düşünmeyeceksiniz. Ben rüyamda konuşurken de babam yemin ediyordu Arapça bağırdığıma. Lakin o zamanlar tek kelime dahi Arapça bilmiyordum. Buna benzer şeyleri yaşamış olanlar bu durumu anlayacaklardır.

Adam sordu “Kimin katili?” diye “…oğlu …’nın.” dedi. Her yeri kapalı odanın içinde bir rüzgar geziyordu sanki. Belki sadece bana öyle geliyor diye düşünürdüm bunu son zamanlarda gördüklerimden sonra ama mumların ateşinin bir o tarafa bir bu tarafa sallanması bunu kanıtlar nitelikteydi. Uğultular geliyordu. Duvarlarda zaten gölgeler hareket ediyordu. “Kanıtla eğer öldürdüyse!” dedi adam. “Kolye takan Ademoğlu çocuğumuzu öldürdü.” dedi.

Atakan’ın bana verdiği kolyeden bahsediyormuş meğer. Atakan denen şerefsizin kolyeyi bana vermesinin, içine benim resmimi koydurmasının sebebi buymuş. Adam bana baktı “Sen mi öldürdün?” dedi. “Hayır, bilerek ve isteyerek öldürmediğime yemin ederim.” dedim. Adam gözlerini tekrar aynaya çevirirken ağzımdan o cümle; pek istemeyerek de olsa çıktı. “Atakan yaptı bunu!” dedim. Atakan bana baktı. Gözleri kocaman olmuştu ama nefretle bakmıyordu bana. Sadece korkuyordu. Korktuğu ben değildim; çağırdığımızdı.

Adam Atakan’a döndü “Doğru mu bu?” dedi. Atakan hiçbir şey demedi. “Yalan” da demedi “Ben öldürdüm” de demedi. Adam “Hemen size verdiğim kağıtları okuyun tekrar.” dedi. Kendi de okuyordu ezbere. Okumaya başlayınca “Yalancı!” dedi çağırdığımız şerli. Adam aynanın üzerine iyice eğildi. Yüzü aynaya değiyordu. Bağıra bağıra okuyordu. Sadece “Yalancı!” diyordu çağırdığımız şerli.

O gün yaptığımız şey ve okuduklarımız, ona (gelen şerliye), çocuğun katilini vereceğimize dair bir çağırma şekliymiş. Yoksa gelmezlermiş. Ondan dolayı adama “Yalancı!” diyordu çünkü katili vermeyi sözlerle taahhüt ediyor ancak çağırdığını geri yollamaya çalışıyordu. Bize de bu yüzden “Kağıtları okuyun.” diyormuş. Adam okuyordu, biz okuyorduk. Lakin sadece “Yalancı!” diyordu, gitmiyordu. Birden adam sustu. Birdenbire çenesi kilitlendi sanki. Aynaya yüzünü dayamış bağıra bağıra okurken, sadece aynaya bakıp susmuştu.

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin