İçeriğe geç

Şeytanı Racim

Şeytanı Racim, 12

Çıktık Akif’in evinden. Kapıda durduk. Babamla birbirimize bakıyoruz. Nereye giderdi bu adam? Bir müddet öncesine kadar ilişkimiz çok iyiydi. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Ancak son zamanlarda; sadece odasında takılan bir adamdı. Benden başka görüştüğü tek kişi Akif’ti. O da bilmiyordu yerini. Ancak gidebileceği bir yer daha vardı: bilardo salonu. Arada gidip; bilardo oynardık. Belki evden ayrıldıktan sonra gitmiştir ümidiyle babamla bilardo salonuna gittik. Memduh abi vardı oranın sahibi. Selamlaştık filan.

“Atakan yok mu?” dedi bana “Tam üstüne bastın abi.” dedim. “Ben de onu arıyorum. Hiç geldi mi buraya?” “Yok koçum, en son senle gelmişti.” dedi. Birazcık olan ümidim de silinmişti. Koskoca şehirde nasıl bulacaktım Atakan’ı? “Bir şeyler için” demesine teşekkür ile karşılık vererek çıktık mekandan. Çaresizce eve dönecektik artık. Babamın telefonu çaldı. Arayan annem. “Atakan bizde. *** ile görüşmesi gerekiyormuş.” dedi. Babam “Tamam. Hemen yola çıkıyoruz.” dedi ve kapattı telefonu. 

Onu kaçırmamalıydık. Balığı ürkütmemeliydik. O an korkuyla dolu bir şaşkınlık aldı başını yürüdü. Bu evreyi atlatınca hemen eve doğru yardırıyoruz babamla. Birbirine yakın sayılabilir şehirler ancak arada yine de bir kaç saatlik mesafe var. Aklımda tilkiler dolaşıyordu. Bu düşünceler arasında kurtuluş yolumu kaçırmamak için çırpınıyordum. Nihayet eve vardık. Merdivenleri koşarak çıktım. Kapıyı açtım. Eve girdim. Annemle Atakan oturmuşlardı. Annem çay getirmiş; içiyorlardı.

Atakan son derece efendi biri gibi oturmuş, iyi aile çocuğu edalarında çayını yudumluyor. Ben ayakta böyle mal gibi buna bakıyorum. Oturdum yanına. “Buraya niye geldin?” dedim. “Sende bir emanetim vardı. Onları almaya geldim.” dedi. “Hayır, bende emanet filan yok. Almadım onları. Orada duruyordu.” dedim. Ayağa kalktı “Tamam öyleyse.” dedi. Nefret dolu bir bakış attı bana ve kapıya yöneldi. Tuttum omzundan “Nereye gidiyorsun birader? Otur bakalım!” dedim. “Aradığım burada değilse başka yerlerde arayacağım.” dedi.

“Dur bakalım! Önce bana hesap vereceksin. Her şeyi baştan anlatacaksın. Bana neler yaptığını söyleyeceksin!” dedim. Annemle babam endişeli gözlerle bizi izliyorlardı. “Tamam.” dedi. Tekrar oturdu yerine. “Özel konuşabilir miyiz, müsait bir yer var mı?” dedi. “Gel; üst kata geçelim.” dedim. Çıktık üst kata. İlk sorumu sordum: “Yatağımın altından çıkan neydi? Aynısından Akif’in evinde de buldum. Bize neden bunu yaptın?” dedim. 

Gözlerime baktı dik dik. “Bana ihanet ettiniz.” dedi sadece. “Neyin ihaneti kardeşim? Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken bu yaptıkların nedir senin? Sen bu işlere, bu illetlere nereden bulaştın? Sen böyle biri değildin.” dedim. Duymuyordu sanki beni. Sadece kendi anlatacaklarını düşünüyor gibiydi. O kitabı ve kolyeyi nereden aldığını anlatmaya başladı. 

Bu ilk olarak Ece diye bir kızdan bu şeyleri öğrenmeye başlamış. Derken iyice kızla muhabbeti ilerletmişler. Bu kızın bir amcası varmış. Kız, çok övmüş amcasını “Her çeşit ilmi bilir amcam.” diye. Adam bu işlerin uzmanı ama hep kötülük için kullanıyor ancak kendini Atakan’a öyle tanıtmıyor. Bu kitabı ve kolyeyi buna veren de o adammış. “Mal mısın sen? Neden aldın kitabı? Belki kitaptan kurtulmak istiyordu. O yüzden sana verip, kitaptan kurtuldu.” dedim.

Komplo teorileri kuruyorum kafamda. “İlgimi çekti.” dedi Atakan. Adam buna övmüş de övmüş kitabı. İşte: “Her türlü isteğini yaparsın, herkesten üstün olursun…” filan diye. Yılan gibi diliyle etkilemiş. Kolyeyle de kitabın bağlantısı varmış. Kitabın içindeki bazı ritüelleri yapmak için bu kolye gerekiyormuş. Bu, odada geçirdiği o saatlerde hep bunları denemiş; saatlerce, günlerce. Adam buna şöyle bir şey öğretmiş ve tembih etmiş “Kimin yanında olacaksan bu tarifi yap. Eğer sana bir kötülüğü dokunursa onu cezalandırırsın.” demiş.

Bu yüzden Akif’le benim yatağın altından çıkan şeyleri daha öncesinde koymuş. “Peki, benim sana ne gibi bir ihanetimi gördün de bana onca kabusu yaşattın?” dedim. Gözlerimin içine baktı. Anlatmaya başladı… Ben bir dönem Nuran diye bir hatunla takılmıştım. Bu kızla takılma hadisesi de şöyle oldu. Eve yeni çıktığımız zamanlar, bu kızı sahilde görürdüm devamlı içerken. O da mal apaçi arkadaşlarıyla takılırdı sahilde. Arada beni kestiğini fark ediyordum. Burnum da kalkmıyor değildi hani.

O zamanlar Atakan’la çok sık takılırdık. Yeni ev arkadaşı olmuşuz… Kendimizi bir şey zannediyoruz. Genelde beraber içerdik yani yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Bir gün gidip kıza açıldım. Birkaç gün konuştuktan sonra bıraktım kızı. Meğer bizim Atakan bu kızdan hoşlanıyormuş. Gerçekten ciddi bir şeyler düşünüyormuş ama ben kıza açılınca laf etmemiş; saygı duymuş. Taa ki ben kızı eve atıp, sonra kızı bırakana dek.

Tam da onun odasına kapandığı zamanların başına rast geliyor bu olay. Ondan sonra yüzüme gülmüş ama benden nefret etmiş. Bu kitabı almasında da bunun etkisi çokmuş. Zaten ailevi problemleri olan biriydi. Beni kendisine çok yakın görürken bu yaptığımı yedirememiş. Atakan bir taraftan ağlıyor, bir taraftan anlatıyordu. “Peki, hala nefret ediyor musun benden?” dedim. Gözlerinde artık o nefreti göremiyordum. Sadece bitmiş bir adamın gözleriydi karşımdakiler.

“Sen ettiğinden fazlasını buldun zaten.” dedi. “Atakan, sana yalvarıyorum, haftalardır ıstırap çekiyorum. Hayallerimin almayacağı şeyleri gördüm. Kurtar beni!” dedim. “Yapamam.” dedi. “Ne diyorsun sen birader?! Bu rüya alemine tıkılıp kalmışım. Kimseye anlatamıyorum. Nereden gelecekleri belli olmuyor. Anam babam uyku uyumuyor. Her gece benim Arapça bağırmalarıma kalkıyorlar. En bilindik hocaya dahi benim yüzümden zarar geldi. Öz dedem beni evinde istemiyor. Ucubeden farksız olmuşum. Okul hayatım bitmiş. Daha üç ay önce dünyanın en mutlu insanı iken düştüğüm duruma bak. Sadece bir kız için miydi bunlar? Bunların binde birini yaşayacağımı bilsem o sahilin yanından geçmezdim.” dedim.

“Bir çaresi var ancak buna ne senin ne de benim gücüm yeter.” dedi. “Nedir o?” dedim. “Onlar seni alıp dağlara götürmeden, sen onları yok edeceksin.” dedi. “Nasıl olacak bu?” dedim. “Ece’nin amcasına gideceğiz.” dedi. O adı burada anmak dahi istemem; yılan dilli adamın tekiydi. “Kardeş, seni şurada parçalamıyorsam tek sebebi, son umudumun sen olmandır. Ben pislikten kurtulmaya çalışırken sen beni bu pislikleri başlatan adama götürüyorsun?” dedim.

“Benim bilgim kısıtlı; ben neyim ki?” dedi. “Ulan madem hiçbir şey değilsin başıma bunları nasıl açtın?” dedim. “Eğer imkanım olsa her şeyi başa sarardım ama nefret gözümü bürümüştü o zaman.” dedi. “Peki” dedim “gidelim.” Ne olabilirdi ki daha? Zaten bu adamlar yüzünden hayatım alt üst olmuştu. Korkacak ne vardı ki? O an aklımdan şu geçti “Bütün bunları bana yaşatan ve içi nefretle dolu olan bir adam acaba doğruyu mu söylüyordu? Yoksa beni daha büyük bir pisliğin içine mi çekmekti amacı?”

Ama ona güvenmekten başka ne yapabilirdim ki? Üniversiteyi okuduğumuz şehirdeydi Ece ve amcası. Oraya gidecektim. Bütün bunların sebebi olan adamla, bir başıma sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıkacaktım. Babam gelmek için çok ısrar etse de sadece ikimizin gitmesi gerektiğini söyledim ve evden çıktık Atakan’la. Atakan yanımdayken sürekli bir bunalma hali oluyordu bende. Belki bu yaşananlardan ve ona olan nefretimden dolayıydı bu bunalma hissi. Belki de yine işin içinde başka şeyler vardı. Artık her şeyden şüpheleniyordum çünkü gördüklerim ve yasadıklarım kolay şeyler değildi.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.