Skip to content

Şeytanı Racim

Şeytanı Racim, 11

Dışarı baktım. Rüyalarımda gördüğüm sokaklar, insanlarla doluydu. Gökyüzü mavi. Rüyalarımı hatırlamaya çalışıyordum. Rüyalarımda; yataktan kalkıyordum. Dışarı bakıyordum. İlk pencerenin önünü inceliyordum… Hiçbir şey yoktu. Odanın kapısının altını inceledim. Orada da bir şey yoktu. Son olarak yatak koyduğum yerin altındaki parkelere baktım. Parkelerden birinde ufak bir delik vardı. Elimi soktum. Elime bir kabuk geldi. İçinde ölü bir kurt vardı. Birazcık toprak, bir de küçük kağıda Arapça harflerle bir şeyler yazılmıştı.

O an kafama dank etti! Bu şerefsiz onları bana bulaştırmak istemişti! Niye böyle bir şey yapıyordu peki? Her zaman yüzüme gülen adam, bunu niye yapmıştı? Hemen babama “Atakan’ı bulalım.” dedim. İlk olarak hastaneye gittik. Doktor, taburcu olalı çok olduğunu söyledi. Ailesini aradık. Ailesine; üniversite okuduğumuz şehirde çalıştığını, her şeyin yolunda olduğunu söylemiş.

Aklıma bir kişi geldi o anda! Atakan’ın benden başka çok takıldığı bir çocuk vardı Akif diye. Hemen Akif’in evine gittik babamla. Akif’in evi bizim üniversite okurken kaldığımız eve uzaktı. Şöyle düşünün; şehrin bir ucu bizim ev, diğer ucu olmasa da diğer ucuna yakın bir yerde de Akif’in evi var. 3 katlı bir apartman. Bayağı salaş bir bina. Daha önce 2 kere gitmiştim. Benim fazla samimiyetim yoktu ancak Atakan’ın benden başka takıldığını bildiğim tek kişi bu çocuktu. Gittik kapısının önüne, çaldık kapısını. Açan Akif’ti.

Beni görünce gözleri büyüdü. Telaşlandığını ve korktuğunu hissettim. Kekeleyerek “Hoş geldiniz kardeş. Buyurun içeri.” dedi. “Hoş bulduk birader. Fazla kalmayacağız. İçeri de girmeyelim. Atakan’ı arıyorduk. Sen gördün mü?” dedim. Bir müddet sustu. Sonra gözlerini bana dikerek “Sana anlatacaklarım var. Lütfen içeri geçin. Ayaküstü konuşulacak şeyler değil.” dedi. İçeri girdik babamla. Bir taraftan Akif bize “Kusura bakmayın; ev dağınık…” filan diyordu. O an sadece Atakan hakkındaki şeyleri öğrenip, bir an önce bu sorunu çözmek vardı aklımda.

Akif, içeri hiç geçmeden direkt mutfağa gitti. Çay koyuyordu tahminime göre. “Gerek yoktu.” diye içeriden bağırmamıza rağmen ısrar etti. Çayı ocağa koyup geldi, oturdu karşımıza. Ve başladı anlatmaya…Atakan evden eşyaları getirip, bir müddet Akif’in yanında kalmış. Bu kaldığı müddet boyunca, benle ilgili ve uğraştığı şeylerle ilgili birçok şey anlatmış Akif’e. 

Akif, onun aklını kaçırdığını düşünmüş. Atakan dışarı çıktığı bir gün Akif, Atakan’ın bütün eşyalarını kapının önüne koyup;  içeriden, perdenin arkasına sinip izlemeye koyulmuş. Atakan gelmiş. Dışarıdan Akif’i görmesi imkansız olduğu halde, bunun olduğu tarafa bakıp, bir müddet gözlerini dikmiş ve “Biliyorum Akif.” demiş. Sonra anlamadığı bir şeyler söyleyip eşyalarını alıp gitmiş.

Asıl olaylar bunu dışarı attıktan sonra başlamış. Akif bunları anlatırken gözleri dolu dolu oldu. O sırada ocaktaki çayı almaya gitti. Çaydanlığı getirip, ince belli bardaklara çaylarımızı koydu. Çaylarımızı yudumlarken, ilk olarak kendi yaşadığı şeyleri, sonra Atakan’ın benim hakkımda söylediklerini anlatmaya başladı. Atakan’ı kovduğunun gecesinde yatmaya yatağa gitmiş. Pencereden bir tıkırtı duymuş. Bakmış pencereye; kimse yok. Pek bu tür şeylere kafa yormadığı için üstünde durmadan tekrar uyumaya koyulmuş.

Ancak kısa süre sonra tekrar penceren ses gelmiş. Gitmiş pencerenin önüne. Açmış camı; kimse yok. Sonra camı kapatmış. Banyoya elini yüzünü yıkamaya gitmiş. Aynaya bakarken alnında bir şey görmüş. Bunun birkaç saniyelik bir şey olduğunu söylüyordu. Arapça bir şey yazıyormuş. Kül gibi siyah bir şeyden yazılmış. Gözünü kapatıp açtığında hiçbir şey yazmıyormuş. Büyük bir korkuyla banyodan odaya kendini zor atmış.

“Girdiğimde pencere açıktı.” diyor, “Kendim açık bırakmadığıma da eminim.” diyor. O gece sabaha kadar oturmuş, sigara içmiş. O gün staj yaptığı yere gitmiş. Akşama kadar, o gece olanları düşünmüş. Akşam mecburen geri eve gelmiş. Kapıyı açıp, içeri girmiş. Koltuğunda biri oturuyormuş. “Gözlerimi kapatıp açtım; yine gitmedi.” diyor. Koltukta oturan kişi yüzünü buna dönmüş. Kendisini görmüş “Ama o anın korkunç halini tarif edemem.” diyordu.

Bir süre kendine bakmış. Ancak gördüğü şerlinin gözleri alev gibi yanıyormuş. Ayakları da tersmiş. “Öyle iğrenç bir şey ki saniyelik ama çok uzun geliyor.” diyor. Çığlık atmış. Komşular filan gelmiş yardıma. “Halüsinasyon görmüşsündür.” filan demişler. Rahatlatmaya çalışmışlar ama adam rahatlar mı bu durumda. Komşuları bir müddet yanında durduktan sonra, gece yarısı; herkes evine gitmiş. Ancak boş öğüt vermişler Akif’e. Onun o anda ihtiyacı olan; sabaha kadar yanında olacağı birileri imiş. Ancak komşuları gittikten sonra tekrar başlamış korku dolu anları.

Anlattıkları beni çok etkilemişti. Korkuyordum ancak bu korkuyla beraber biraz rahatlama ve şaşkınlık gelmişti. Aslında bu duyguyu şöyle anlatayım: Tıpkı sınıfta yaramazlık yapınca “Hocam onlar da yaptı!” diyen çocuk durumundaydım. Çünkü bunları tek ben yaşamamıştım. Aksine Akif benden farklı olarak kendi suretini görmüştü ki bu benim gördüklerimden çok daha korkunç geliyordu bana. Ben en azından onları farklı şekillerde gördüm. Düşünmesi bile ürkütücüydü.

Akif’in dudaklarından kelimeler döküldükçe şaşkınlığım arttı. Sabaha kadar gülüşmeler duymuş. Pencereyi tıklatmışlar… Sadece yere bakarak bu şekilde saatler geçirmiş. Bunu anlamak zordur. O anda titreyip yere bakmaktan başka bir şey yapamıyor, dışarı çıkamıyor… Zira dışarıdan cama vuruyorlar. Kaçacak yer yok yani. Bunları duyunca o an aklıma Atakan’ın Akif’e de bir şeyler yapabileceği geldi.

“Akif, yattığın yeri görebilir miyim?” dedim. Gittik beraber yatak odasına. Parkelere baktım; hiçbir şey yok. Pencere kenarlarında da bir şey yok lakin dolabının arkasında kalan duvarın gözükmeyen kısmının en altında bir delik vardı. Deliğe elimi soktum. Bir kabuk ve içinde benim üniversite okuduğum şehirdeki evimden çıkan şeylerin aynısı. Akif’le Babam şaşkınlık içinde bana bakıyordu.

Salona gidip oturduk. Babam ve Akife, aynı şeyi benim üniversite okuduğum şehirdeki yatak odamda da bulduğumu söyledim. Anlamını bilmiyorduk ancak iyi bir şey olmadığı aşikardı. Peki Atakan neden bunu bize yapıyordu? Akif onu evden kovduktan sonra hiç eve girmemişti. Bunu ne zaman oraya koymuştu? Demek ki Akif’e de iyi davranıyor ancak arkasından iş çeviriyordu. Yani onu evden kovmadan oraya koymuştu.

Atakan’ın, bana olanların en büyük suçlusu olduğunu düşünüyordum ki bu düşüncemde haklıydım. Belki onların çocuklarını öldüren bile ben değildim. Benim üzerime suçu atan da Atakan olabilirdi. Bu düşünceleri sakin bir zamanda düşünmek için kafamdan kovup, sadede geldim. Akif’e, Atakan’ın nelerden bahsettiğini sordum. Bir kitaptan bahsetmiş Akif’e. Tahminime göre bana verdiği kitaptı bu. Kitabı bulması gerektiğinden, isterse Akif’in de onlara katılabileceğinden bahsetmiş.

Benim kötülük yaptığımı, kendisine ihanet ettiğimi söylemiş. Bunlar, Akif’in dudaklarından döküldükçe şaşkınlığım artıyordu. Zira ben ona bilerek ve isteyerek hiçbir zaman kötülük yapmamıştım. “Nereye gidebileceği hakkında hiçbir fikrin var mı?” dedim. Akif “Nerede olduğunu bilmiyorum?” dedi. Ancak onu bulmadan bunlardan kurtulmam imkansız gibi bir şeydi. Akif’e, boynumdaki; hocanın bana vermiş olduğu muskayı çıkarıp verdim. “En azından sana yaklaşamazlar.” dedim. Çay için teşekkür edip, babamla beraber çıktık Atakan’ı aramaya.

Pages: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.