İçeriğe geç

Şeytanı Racim

Şeytanı Racim, 10

Hoca gözlerini pencereye dikti. Sonra gözlerini kapattı. Bir şeyler okuyordu. Bu sefer sesli, bağırıyordu. Dışarıdan hocaya gülüyorlardı. Hoca bağıra bağıra okudukça, dışarıdan daha sesli gülüyorlardı. Ama bu gülme normal bir gülme değil, nefretle dolu korkunç bir gülme… Şiddetli bir rüzgar var dışarıda, sesler seslere karışıyor. Hoca okumaya devam etti. Arkamı döndüm. Hocanın gelini yoktu. “Hocam!” diyorum, bağırıyorum; beni duymuyor. Sadece pencereye bakarak okuyordu.

O okudukça dışarıdan gelen gülüşmeler artıyor. Gelini arıyor gözlerim. Odamın kapısından bakıyorum. Dış kapının açık olduğunu görüyorum. Kapıdan bana bakıyorlar. Kapıdan bana baktıklarını görüyordum. Hoca sadece sesli bağıra bağıra okuyordu pencerenin önünde ayakta.  Bana bakanların en önünde gelin duruyordu. Kapıdan içeri giremiyor fakat beni çağırıyorlardı. O kadar cezbedici bir sesleri vardı ki kapıdan onlara bakıyordum.

Gelin bana bakıyordu, arkasındakiler bana bakıyordu, hiç kımıldamıyor, sadece çağırıyorlardı. “Gel” diyorlar, “dağlara gidelim” diyorlardı. Sadece gözlerini görebiliyordum. Gözlerinin konumundan boylarını anlayabiliyordum. Gidiyordum onların yanına. Beni götüreceklerdi. Kendimi teslim ediyordum. Hocanın okuduklarını duymuyordum. Sadece onlara gitmek, onların olmak istiyordum. İlerliyordum çıkış kapısına. Hocanın sesiyle irkildim. Hoca “Dur!” dedi. Hakim olamıyordum kendime. Gitmeliydim. Hoca geçti önüme. Kapıya doğru okuyor ve üflüyordu.

Kapıdan bir çığlık yükseldi. Kapıdaki gözler kaybolmuştu. Hoca kapıyı kapattı. Bitkin düşmüştü. Biraz kendine geldikten sonra “Gelin neden onların arasında?” dedim. “Onu sana koruyucu tayin ettim. Onları uzaklaştırmak için kendini feda etti oğlum.” dedi. Koskoca adam ağlıyordu. Gözlerinden boncuk boncuk yaşlar döküldü. “Onu aldılar.” dedi. Ben sadece korkulu gözlerle hocaya bakıyorum. Sadece ikimiz kaldık ve sabaha saatler vardı.

Hocanın elindeki kolyem gözüme çarptı “Bunu istiyorlar.” dedi. “Neden hocam?” dedim. “Seni almak için… Evi mühürledim oğlum.” dedi. “Lakin sabah olana kadar dışarı çıkamayız. Artık bana da düşmanlar.” dedi. Sonra kapı çaldı. Hoca “Kimsin?” diye seslendi. Gelen ses babama aitti. Hoca bana baktı, sonra kapıya yöneldi. Kapının dibine gelince durdu. Arapça bir şey söyledi. Dışarıdan ses gelmedi. Hoca bağırarak bir kez daha söyledi aynı kelimeyi, yine ses gelmedi.

Sonra “Sen misin? dedi babamın adını söyleyerek. “Benim hocam, benim.” dedi babam. Kapıyı açtı hoca. Dışarıda gerçekten babam duruyordu. Hoca, “Buyur; gir içeri.” dedi babama. Bir taraftan babamın ayaklarına bakıyor ve eve girebilecek mi onu kontrol ediyordu. Ayakları normaldi ve eve girmişti. Gerçekten babamdı. Telaşlıydı. “Oğlum.” dedi ve sarıldı bana. “Ne oldu baba?” dedim. “İyisin değil mi oğlum?” dedi. “İyiyim baba. Gecenin bu saatinde ne yapıyorsun burada?” dedim.

“Bizim evin yakınında depomuz vardı. Orada yangın çıkmış. Kullanmıyorduk depoyu. Yıllardır öyle duran depo cayır cayır yanmış. Babam da benim odamın yanmasından sonra, depo da yanınca korkmuş. Bana da iyi miyim diye bakmaya gelmiş. Bu olaylarla alakası var mı diye düşünmüş. Benim yanımda hiçbir şey yok; sadece gömlek ve pantolonla gelmiştim hocanın evine. Öyle duruyorum hoca evinde. Cep telefonu çekmiyor. Hocanın ev telefonu dahi yok. Televizyon yok. Adam elektriği sadece ışık için kullanıyor. Sadece oturup devamlı okuyan biriydi zaten. Devamlı düşüncelere dalıyor gibiydi.

“Baba, annem nerede, ne yapıyor?” dedim. “Oğlum, seni buraya getirince anneni de dedengile götürdüm; yalnız kalmasın diye.” dedi. “Çok iyi yapmışsın baba.” dedim. Evde annemin yalnız olmasını düşünemiyordum bile. “Baba, dışarıda tuhaf bir şey gördün mü?” “Hayır oğlum, sadece yolda gelirken önüme bir keçi çıktı köyün girişinde. Birden durdum. İndim baktım keçi yoktu. Ben de yaban keçisidir diye tekrar binip geldim buraya.” dedi.

O gece babam da hocanın evinde kaldı. Sabaha kadar uyumadan oturduk. Sabaha karşı uyuyakalmışım. Hiç rüya görmedim. İlk defa iyi bir uyku çektim. Uyandığımda babam baş ucumda oturuyordu. Hoca ise ortalıkta yoktu. Babama baktım. Gülümsedi. “İyi uyudun oğlum. Mışıl mışıl uyudun. Hep seni izledim.” dedi. “Evet baba. Çok iyi uyudum.” dedim. Babam hiç uyumamış. Hoca da hiç uyumamış. Başımda beklemişler.

Hoca dışarıdan bize seslendi. Hocanın yanına gittik. Hocanın koyunlarının hepsi telef olmuştu. “Yardım edin de şunları gömelim.” dedi. “Hocam, durup dururken niye telef oldu bu koyunlar?” dedim. “Boş ver oğlum. Hastalanmışlardır.” dedi. Bu sırada gözüm, koyun ağılına takıldı. Ağılın duvarlarında tırnak izleri vardı. Bildiğiniz tırnakla her yerini, birileri boydan boya çizmiş. “Hocam, bu izler nedir böyle?” dedim. “Seni alamayınca, hırslarını buradan ve koyunlardan almışlar oğlum.” dedi.

Babamın kulağına eğildim “Hocanın telef olan koyunlarının parasını nasıl ödeyeceğiz baba?” dedim. Hoca, babama söylerken duymuştu. “Bu senin suçun değil oğlum ama artık burada durma.” dedi. Gelininin götürülmesinden çok etkilendiği belliydi. Belki söylemiyordu üzmemek için ama bunda benim payımın olduğunu biliyor, belki de onun başına gelenlerden, beni sorumlu tutuyordu. “Burası güvenli değil.” dedi. “Kolyeyi bana verip, artık kendi evinize gidin.” dedi.

Koyunları gömdük. Hocayla vedalaşıp, arabaya bindik. Arkamı döndüm. Hocaya bakıyordum. Hoca da bana bakıyordu. Oradan uzaklaştık. Dedemlerin evine gittik. Dedemin evine girdiğimizde, pek memnun olmadı dedemle babaannem beni görünce. Sadece annem sarıldı boynuma. Onlar “Hoş geldin” demekle yetindiler sadece…

Sofraya oturduk. Kimseden çıt çıkmıyor; sadece yemek yiyorduk. Yemekten sonra da dedemden pek ses çıkmıyor. Sanki benim orada olmamı istemiyor gibiydi. Yatsı vaktinden sonra üst kata çıktık; annem babam ve ben. Oturuyoruz üçümüz üst katta. Annem, hocadan alıp ona verdiğim kağıdı, poşetle kaplatıp zincir takmış. “Al oğlum tak bunu boynuna.” dedi. Aldım taktım. Atakan’ın verdiği kolye ise elimde duruyordu.

Annemin dizine yattım. Babam karşımda oturuyordu. Herkes kafasından bir şeyler düşünüyordu. Bu huzurla uyuyakalmışım. Yine kabuslar peşimi bırakmıyordu. Üzerimde bir ağırlık var. Yine üniversitedeki evimizdeyim. Direkt kalkıp pencereye koştum. Hava kırmızıya çalan bir kızıllıkta. Dışarıda her yer alev alev yanıyor. Sokaklarda hiç insan yok. Arkamı dönüyorum; Atakan bana bakıyor. Ancak bu sefer benden çekiniyor gibi. Boynumdaki hocanın verdiği şeye bakıp, eliyle çıkarmamı işaret ediyor.

“Hayır!” diyorum. Arapça olarak bana kızıyor, bağırıyor. Anlamıyorum. Tek anladığım; hocanın verdiği şeyi çıkarıp, onunla gitmemi istediği. Kapıdan bana bakıyorlar “Gel.” diyorlar. “Boynundakini çıkar. Gel, bize katıl.” diyorlar. O kadar cezbedici ki çıkarıyorum. Onlara doğru gidiyorum… Babamın sesiyle irkildim. Uyurken boynumdakini çıkarmaya çalışıyormuşum. Yine kendi kendime bağırarak konuşuyormuşum. Ter içindeydim yine.

“Baba, defalardır kendimi; üniversitedeki evimde, kendi odamda görüyorum. O odayla alakalı olabilir bu yaşadıklarımız.” dedim. Üniversite okuduğum şehre gidip, odayı iyice inceleyecektim. Çünkü hep aynı kabus, hep aynı odadayım… Sabaha kadar uyku tutmamıştı. Şehre gidip kaldığım odayı inceleyecektim. Bindik arabaya; vardık şehre. Babam ev sahibini aradı anahtarı istemek için.

Adamla buluştuk “Hayırdır? Eşyalarınızı toplamıştınız.” dedi. “Birkaç şeyi unutmuşum.” dedim. Adam pek yemedi ancak mecburen verdi anahtarı. “Birkaç saate getiririz.” dedik. Eve varıp kapıyı açtık. İlk gözüme çarpan Atakan’ın odası olmuştu. Kapısını açtım; bomboştu. Toplayıp götürmüştü eşyalarını. Biraz ürpermiştim. Her şeyin başladığı yer orasıydı çünkü. Kendi odama, rüyalarımı gördüğüm yere gittim. Burası da bomboştu.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.