Pickman’in Modeli

50
5
(1)

H. P. Lovecraft, Picman’in Modeli, 6

Odanın her yanından ters ters bakan mide bulandırıcı çizimlerde ve yarı tamamlanmış anormal resimlerde insanı rahatsız eden bir şeyler vardı. Pickman odanın ışık almayan bir yerindeki kocaman bir tuvalin örtüsünü ansızın kaldırınca yüksek sesle haykırmaktan kendimi alamadım. O gece attığım ikinci çığlıktı bu. Haykırışım, duvarlarını güherçile bağlamış bu eski mahzenin loş kemerleri arasında dakikalarca yankılandı. Boğazıma düğümlenen histerik bir kahkaha selini bastırmak zorunda kaldım. Merhameti bol Rabbim! Bunun ne kadarının gerçek, ne kadarının ateşli bir imgelemin ürünü olduğunu biliyorsam n’olayım, Eliot. Dünyada böyle bir düş olmazmış gibi geliyor bana.

Resimdeki şey, parıldayan kıpkızıl gözleriyle devasa ve adsız bir küfürdü. Kemikli pençeleri arasında tuttuğu, bir zamanlar insan olan bir şeyin kafasını, tıpkı bir çocuğun bir şekerlemeyi dişlediği gibi kemiriyordu. Çömelmeyi andırır bir konumdaydı ve insana öyle geliyordu ki her an elindeki avı bir kenara atıp daha ağız sulandırıcı bir parçanın peşine düşecekti. Ama hepsinin canı cehenneme; bu resmi dehşetin ölümsüz kaynağı yapan şey şeytani konusu değildi. Hayır ne oydu ne de sivri kulaklı köpek yüzü, kan bürümüş gözleri, basık burnu ya da salyalar akan ağzıydı. Ne pullarla kaplı pençeleri, ne küf bağlamış gövdesi, ne de yarı toynaklı ayaklarıydı. Bunlardan herhangi biri kolay heyecana kapılan birini delirtmeye yetecek olsa da bunların hiçbiri değildi.

Tekniğiydi, Eliot. Lanet olası, dinsiz, doğa dışı tekniği! Yaşam soluğunun bir tuvalle böylesine kaynaştığına ömrümde tanık olmadım. Canavar oradaydı. Gözünü belertiyor ve kemiriyor, kemiriyor ve gözünü belertiyordu. Ve biliyordum ki sadece ve sadece doğa yasalarının askıya alınması, bir insanın model kullanmaksızın Şeytan’a satılmamış hiçbir ölümlünün görmediği aşağı dünyaya bir göz atmaksızın böyle bir şey çizmesini sağlayabilirdi.

Related Posts

Resmin boş bir köşesine fena halde kıvrılmış bir kağıt parçası, – muhtemelen; Pickman’in karabasan etkisi yaratmak amacıyla resmin arka planını çizmede kullandığı bir fotoğraf olmalıydı- tutturulmuştu. Uzanıp kağıdı düzelterek bakmak istediğim sırada Pickman’in ansızın irkildiğini gördüm. Çığlığımın karanlık mahzende alışılmadık yankılar yarattığı andan beri Pickman müthiş bir dikkatle etrafa kulak kabartmaktaydı. Ve şimdi de benimkiyle karşılaştırılamayacak, ruhsal olmaktan ziyade fiziksel bir korkuya kapılmışa benziyordu. Bir tabanca çıkardı ve bana sessiz olmamı işaret etti. Sonra ana mahzene gidip kapıyı ardından kapattı.

Galiba bir an için felç oldum. Pickman’i taklit ederek kulak kabarttım ve bir yerlerden gelen koşuşturma sesleriyle, kestiremediğim bir yönden gelen ciyaklama veya ritmik vuruşlar duyar gibi oldum. Kocaman sıçanları düşünerek korkuyla titredim. Sonra, tüylerimi diken diken eden boğuk patırtılar – ne anlama geldiğini söze dökemediğim türden sinsi, sakınımlı patırtılar – duydum. Sanki ağır bir tahta parçası taş ya da tuğlanın üzerine düşmüştü. Neydi böyle düşünmeme yol açan?

Ses, bu defa daha güçlü olarak, yeniden duyuldu. Tahta bir öncekinden daha öteye düşmüş gibi bir titreşim yarattı. Bunu sürtünmeden doğan tiz bir gıcırtı sesi izledi. Pickman anlaşılmaz bir şeyler haykırdı ve bir aslan terbiyecisinin etki yaratmak için gösterişle havaya ateş etmesine benzer bir şekilde art arda patlayan, sağır edici altı el silah sesi duyuldu. Boğuk bir inilti ya da viyaklama, ardından pat diye bir ses. Sonra yeniden tahtanın tuğlaya sürtünmesi sonucu çıkan ses duyuldu ve bir anlık sessizlikten sonra kapı açıldı. İtiraf ederim ki şiddetle irkildim. Pickman eski kuyuyu istila eden semiz sıçanlara lanet okuyarak, dumanı tüten tabancası elinde ortaya çıktı.

“Ne yediklerini şeytan bilir, Thurber,” dedi sırıtarak, “çünkü bu arkaik tüneller mezarlığa, cadı inine ve sahile açılıyordu. Fakat her neyle besleniyorlarsa, bu şey azalmış olmalı ki dışarı çıkmaya can atıyorlar. Senin haykırman, sanırım onları harekete geçirdi. Böyle eski yerlerde daha sakınımlı davranmak iyi olur. Atmosfer ve renk bakımından bazen olumlu bir nitelik olarak değerlendirsem de kemirgen dostlarımız bir engel.” Bu, Eliot, o geceki serüvenimizin sonuydu. Pickman bana o yerleri göstereceğine söz vermişti ve Tanrı biliyor ya sözünü de tutmuştu. 

Önüme düşüp, anladığım kadarıyla başka bir yöndeki dolambaçlı, dar sokaklardan beni geçirdi. Çünkü bir sokak lambası gördüğümüzde, ucuz apartmanlarla eski evlerin karmakarışık sıralandığı oldukça tanıdık bir sokakta olduğumuzu gördüm. Burası Charter Caddesi’ydi ama neresine çıktığımızı fark edemeyecek kadar telaş ve şaşkınlık içindeydim. Demiryolu köprüsüne çıkmak için çok geç kalmıştık. Bu yüzden kente, Hanover Caddesi’nden yürüyerek döndük. Bu yürüyüşü çok iyi anımsıyorum. Tremont’tan sapıp Beacon’a vurduk ve Pickman beni, dönüp uzaklaştığım Joy’un köşesinde bıraktı. Bir daha onunla konuşmadım.

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 5 / 5. Oy sayımı: 1

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin