Skip to content

Pickman’in Modeli

H. P. Lovecraft, Picman’in Modeli, 2

Reid’in onunla selamı sabahı kesmesi biraz da bu yüzdendi. Reid, bildiğin gibi karşılaştırmalı patolojiye yeni başlamıştı. Şu ya da bu zihinsel veya fiziksel semptomun biyolojik ya da evrimsel önemi hakkında gösterişli bilgilerle doluydu. Pickman’in her geçen gün kendisini daha fazla iğrendirdiğini, sonunda basbayağı korkutur olduğunu, adamın yüz ifadesinin hiç beğenmediği bir şekilde, insani olmayan bir tarzda değiştiğini söyledi. Beslenme alışkanlığı üzerine bir yığın laf etti ve Pickman’in son derece anormal ve tuhaf biri olması gerektiğini söyledi. Eğer Reid ile yazıştıysanız, ona Pickman’in resimlerinin sinirlerine dokunmasına ve imgelemini altüst etmesine izin vermesini sanırım söylemişsindir. Ona bunu kendim söylediğimi biliyorum o zaman.

Ama benim Pickman’le ipleri buna benzer bir sebepten koparmadığımı aklından çıkarma. Tam tersine, ona karşı duyduğum hayranlık giderek artıyordu. Çünkü ‘Gulyabaninin Beslenmesi’ muazzam bir başarıydı. Bildiğin gibi, kulüp onu sergilemedi. Güzel Sanatlar Müzesi de hediye olarak kabul etmedi. Bir de onu kimsenin satın almadığını ilave etmeliyim. Bu yüzden Pickman gidinceye kadar onu evinde tuttu. Şimdi babası o resmi Salem’de muhafaza ediyor. Pickman’in Salemli eski bir aileden geldiğini ve atalarından birinin 1692’de cadılık suçlamasıyla asılmış olduğunu biliyorsun.

Pickman’e sık sık uğrama alışkanlığı edindim, özellikle de tekinsiz sanat üzerine bir monografiyle ilgili notlar tutmaya başladıktan sonra. Muhtemelen böyle bir şeyi kafama sokan onun çalışmalarıydı. her neyse, bu konuda ilerledikçe onun bir veri ve fikir madeni olduğunu keşfettim. Eminim görselerdi kulüp üyelerinin çoğunluğunun onu tekme tokat kulüpten atmakta tereddüt etmeyeceği kalem ve mürekkeple yapılmış çizimler dahil elinin altında bulunan tüm resimlerini bana gösterdi. Çok geçmeden Pickman’e neredeyse düşkünlük derecesinde bağlandım ve Danvers’teki tımarhaneye kapatılmasına yetecek kadar çılgınca sanat kuramlarıyla felsefi akıl yürütmelerini bir okul çocuğu gibi oturup saatlerce dinler oldum. 

Tapındığım kahramanım, insanların onunla giderek daha az görüşür olmalarının da etkisiyle, bana daha fazla açılır oldu ve bir akşam, yeterince ağzım sıkıysa ve midem de kaldırırsa bana epeyce sıradışı -evde bulunan şeylerden azıcık daha kuvvetli- bir şey gösterebileceğini ima etti. “Bilirsin,” dedi, “Newbury Caddesi’ne göre olmayan şeyler vardır. Burada yersiz kaçacak ve burada düşünülemeyecek şeyler. Ruhun rengini yakalamak benim işim. Bunları denizden kazanılmış topraklardaki sonradan görme yapay sokaklarda bulamazsın. 

Back Körfezi, Boston değil o, henüz hiçbir şey değil, çünkü anılar biriktirecek ve yöredeki ruhları kendine çekecek zamanı bulamadı. Eğer burada hayalet diye bir şey varsa bunlar tuzlu bataklıkların ve sığ körfezin evcil hayaletleridir. Bense, insan hayaletlercehennemi görmüş ve gördüklerinin ne anlama geldiğini bilen ileri düzeyde varlıkların hayaletlerini – istiyorum. “Bir sanatçının yaşayacağı yer North End’dir. Bir estet içtense, kitleselleşmiş geleneklerin hatırına gecekondulara katlanır. Tanrı aşkına, böylesi yerlerin sadece oluşturulmadığını, hakikatte geliştiğini kavramıyor musun? 

Buralarda üst üste nesiller yaşadı, hissetti ve öldü. O zamanlar insanlar yaşamaktan, hissetmekten ve ölmekten korkmazlardı. 1632’de Copp’s Hill’de bir imalathane bulunduğunu ve bugün var olan sokakların yarısının 1650’den önce açıldığını bilmiyor musun? Sana 250i yıldır ayakta duran evler, çağdaş bir evi toza dönüştürecek şeylere tanık olmuş evler gösterebilirim. Çağdaş insan, hayat ve arkasında yatan güçler hakkında ne bilir ki? Salem cadılığına aldatmaca diyebilirsin. Ama bahse girerim ki ninemin ninesinin ninesinin ninesi bu hususta sana epey şey anlatabilirdi. Onu, dindarlık taslayarak bakan Cotton Mather’ın gözleri önünde Gallows Hill’de astılar. O, allahın belası Mather, birinin bu lanet olası tekdüzelik kafesine tekmeyi basmanın bir yolunu bulacağından korkuyordu. Birinin ona büyü yapmış olmasını ya da geceleyin kanını emmiş olmasını ne kadar isterdim!

“Sana, onun içinde yaşadığı bir evi ve bütün o üst perdeden konuşmalarına karşın adımını atmaya cesaret edemediği bir başka evi gösterebilirim. O aptal Magnalia’da ya da o çocuksu Görünmez Dünyanın Harikaları’nda yazmaya cesaret edemediği şeyler biliyordu. Buraya bak, bir zamanlar bütün North End’de bazı insanların evlerini, birbirine mezarlığa ve denize bağlayan bir dizi tünel bulunduğunu biliyor musun? Onlar yerin üstünde soruştura ve zulmede dursunlar; her gün onların ulaşamayacakları yerlerde bir şeyler cereyan ediyor. Saptayamadıkları yerlerden kahkahalar kopuyordu!

Pages: 1 2 3 4 5 6 7

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.