Ömer Seyfettin Hikayesi: Pembe Menekşe
Bu menekşe üç hafta evvel pek küçüktü. Büründüğü küçücük yapraklar, arasında hatta benim bile nazar-ı tahsinimden korkarak şuh bir hodgâmlıkla gizleniyordu. Lâkin ben onu sevimli bahçemde görmüş ve takdir etmiştim. Sonra onu bütün samimiyet-i kalbimle büyüttüm. O inkişaf etti. Ben onu her sabah bûse-i kalbimle garka-yâb-ı nâz eylerdim.
Bir gün ailemizden pek sevdiğim bir çocuk; bunu bu cümle-i ihtiram ve handekârı benden rica etti. Onu koparmamak içün bu çocuğu bin türlü masum mazeretle iskâta çalışıyor “İşte, bak, cicim… sana şu lâleyi, seversen şu gülü koparayım olmaz mı?” diyordum, “Olmaz mı?” Oh lâkin mümkün olamadı. [“Olmaz”] diyordu, “onu o kadar ihtimamla seveceğim ki.”
Bu hatıradan sonra şu çiçeğin onun narin dudaklarından bin bûse-i hürmet alarak derin bir garam ve takdir ile sevildiğini görüyordum.