Ömer Seyfettin Hikayesi: Bir Refikin Defteri İhtisasatından

0
(0)

Şirket-i Hayriye vapuru açılan bir sine-i seyyal-i mâ içinde süzülerek ilerliyordu. Çarkların aheng-i muttaridi içinde titreyen ruh-ı samtın sine-i tesliyetine bazen küçük bir nağme yayılıyor, ve sonra o ıttırâd-ı sükûn devam ediyordu. Gâh ü bî-gâh riyâh-ı mesânın daha uzaklardan getirdiği bir ses, bir nağme-i hırâş ile başlayarak kesiliyor yine başlıyor, ve cevr-i garibin gâze-i samtından inleyerek bir enin-i sükûn gibi akşamın afak-ı dûrâdûru içinde titreyip sönüyor, nihayet kendine bir melâz-ı sükûnet buluyordu.

Aksi bir cezbe-i rüzgâr vapurun siyah dumanlarını Mirgûn’un 3 bir tutuk-ı hülya perver içinde uyuyan bayırcıklarına doğru sevk ederken ruhumda sakin ve masum bir hayalin mevâlîd-i firakını dinliyordum. Vedîa-i ulviyet-i hayalim olarak gecenin, bu Mirgûn’un leyle-i ruhanîsinin, ünsiyet-i samimanesine ihdâ edilecek elhân-ı münâcâtı düşünürken yeşil bir türbeciğin küçük ormanına gelmiştim.

Gecenin bütün ruhaniyet-i şiiri pîş-i nevîn-i fikretimde bir şehper-i ilham suretinde titredi: Bazen sana bir kürsi-i sünûhat olan bu müstesna tepecikte şimdi sensiz olarak bir gaşy-ı münbasitle bulunuyordum. Boğaz’ın bir silsile-i medîd-i mehasin içinde uzanan tepeleri hâbide şiir ve hayal olmuş, ve bir kerime-i visal gibi râkid ve sakin bunların âguş-ı harîm-i sevdasında deniz huzur-ı ruhumda uyuyan derin bir şiir-i güzîn-i ebed ulviyetiyle öyle mest-i garam kalmıştı.

Sonra kamerin, bu enîs-i şiir-âlûd-ı leyâlin, mirvaha-i iltimâı a‘mâk-ı târ-ı ebhâra kadar süzülüp gidiyor ve sahillerden dökülen mülevven birer hayt-ı mînâ bu lema-i amud-ı nûranî içinde bir lü’lü’-i perran oluyordu. Şimdi belki senin de zîr-i sürûd-ı nigâhında açılan bu semâ-yı bedâyide şemîm-i füsûnundan bir nükhet-i sevda duyarak öyle bir gaşy-ı manzum içinde idim. Nâgehân senin ekseriya pancurlarını açarak dalgaları seyr ettiğin odana baktım.

“Ah… belki” dedim Sonra yine denize ibzâl-i nigâh eylerken bir seyr-i seri‘-i ihtizazkâr ile uçar gibi süzülen bir sandal mihr-i leyâlin lemaâtını parçalayarak ilerledi. O zaman her lema bir perîde-i emel, her dalga bir ümid-i visal, her ümit bir emel-i nevîn-i vefa oldu. Bu bir sandal idi, sevgilim geçti. Her şey halecân-ı vuslatla titreyerek bir penâh-ı rüya oldu. Fakat niçin, ey yâr-ı füsunkâr, bu ruh-ı melûl ü sevdakâra rûh-ı güzîn-i şiirinle bir lâne-i serap bulunmuyor. 

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet

Paranormal Haber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin