Skip to content

Mösyö Bon Bon

Edgar Allan Poe, Mösyö Bon Bon, 2

Filozofun başka zayıflıkları da vardı ama bunlar ciddi şekilde incelenmeye değmez. Örneğin içkiye eğilim göstermeyen derin insanların sayısı pek azdır. Bu eğilimin böyle bir derinliğin heyecan verici nedeni mi yoksa açık kanıtı mı olduğu tartışma konusudur. Bon Bon, öğrenebildiğim kadarıyla, bu konuyu hassas bir incelemeye uygun görmemişti. Ben de görmüyorum. Yine de böylesine gerçekten klasik bir eğilime zaafı olan “Restaurateur”ün hem makalelerini hem de omletlerini aynı anda karakterize etmiş olan o sezgisel ayırt etme yetisini yitirdiği düşünülmesin. 

İnzivalarında Vin de Bourgogne’nin ayrı bir zamanı, Cotes du Rhone’un ayrı uygun anları vardı. Ona göre Catullus Homer için neyse Sauteme de Medoc için oydu. St. Peray yudumlarken bir tasımla eğlenir ama Clos de Vougeot içerken tartışma çıkarır ve Chambertin’i fazla kaçırınca bir teoriyi çürütüverirdi. Bu çabuk uygunluk anlayışı kendisine daha önce bahsettiğim ticaret eğiliminde de eşlik etse çok iyi olacaktı ama durum kesinlikle böyle değildi. Aslında, gerçeği söylemek gerekirse felsefeci Bon Bon’un zihninin bu özelliği sonunda tuhaf bir yoğunluk ve mistisizm kişiliği kazandı ve kendisinin en gözde Alman incelemelerinin “Diablerie”si ona derinden işlemiş göründü.

Öykümüzün geçtiği çağda Le Febvre çıkmazındaki küçük Cafe’ye girmek, bir dahinin özel odasına girmek demekti. Bon Bon bir dahiydi. Rouen’de BonBon’un bir dahi olmadığını söyleyecek tek bir “Sous cuisinier” bile bulamazdınız. Bunu kedisi bile biliyor ve dahinin huzurunda kuyruğunu sallamaktan kendisini alıkoyuyordu. İri köpeği bu gerçeği biliyor ve sahibine yaklaşırken hissettiği aşağılık duygusunu saygılı tavırlar sergileyerek, kulaklarım indirerek ve bir köpek için uygunsuz denemeyecek bir şekilde alt çenesini sarkıtarak ele veriyordu. 

Ancak şu da bir gerçek ki bu mutat saygının çoğu, metafizikçinin fiziksel görünüşüne yorulabilirdi. Şunu söylemeliyim ki belirgin bir dışsal irade bir hayvan üstünde bile etkisini gösterir ve “Restaurateur”ün dış görünüşündeki pekçok şeyin dört ayaklıların imgelemini etkileyecek şekilde hesaplanmış olduğunu kabul etmeye hazırım. Ufak tefek olan büyük adamların – böyle iki anlamlı bir ifade kullanmama izin verilirse – tuhaf, görkemli bir havası vardır ki bunu salt cüsse tek başına kesinlikle başaramaz. 

Ancak Bon-Bon yalnızca bir metre boyunda ve minicik bir başa sahip idiyse de göbeğinin şişkinliğini neredeyse yüceliğe yaklaşan bir ihtişam duygusuyla izlememek olanaksızdı. Boyutlarından hem insanlar hem de köpekler kazanımlarının bir örneğini görüyor olmalıydı. Göbeği, büyüklüğüyle; ölümsüz ruhu için uygun bir yuvaydı. Burada istesem metafizikçinin giysileri ve dış görünüşüne ilişkin diğer önemsiz ayrıntılar üzerinde durabilirdim. Kahramanımızın saçının kısa olduğuna, taranıp alnının üstüne yapıştırıldığına ve üstünde koni şeklindeki beyaz, püsküllü bir kepin bulunduğuna değinebilirdim. 

Dar ve kısa, bezelye yeşili ceketinin o zamanki sıradan “Restaurateur”ler arasında moda olmadığını, yenlerin zamanın modasına göre fazla büyük olduğunu, kıvırdığı manşetlerinin o barbar çağda alışıldığı gibi giysiyle aynı kalite ve renkteki kumaştan değil, daha süslü bir şekilde Cenova’nın alaca kadifesinden yapıldığını, terliklerinin parlak mor renkte ve tuhaf biçimde olduğunu ve zarif uçlan ve kenarlarıyla nakışlarının açık parlak renkleri olmasa Japon yapımı sanılabileceğini, pantolonunun “Aimable” adı verilen, satene benzeyen sarı bir kumaştan yapıldığını, bir sabahlığı andıran ve kızıl armalarla bezeli gök mavisi pelerininin omuzlarının üstünde sabah sisi gibi kibirle dalgalandığını ve genel görünüşünün Benevenutay’ı, Floransalı kadın doğaçlamacıyı, “Pierre Bon Bon’un bir cennet kuşu mu, yoksa kusursuz bir cennet mi olduğunu anlamanın güç olduğu”nu söylemeye ittiğini… 

Pages: 1 2 3 4 5 6 7 8

Soru sor, cevap yaz, yorum yap, kendi hikayeni anlat... Burası senin; istediğini yazabilirsin.