Kitaptaki O Resim
H. P. Lovecraft, Kitaptaki O Resim 4
“Ama şimdi size en iyisini göstereceğim. Şurada, kitabın ortasına yakın.” Yaşlı adamın sesi kalınlaşıp, gözleri parıldamaya başladı. Beceriksiz elleri, öncekinden daha beceriksiz görünse bile görevini hakkıyla yapıyordu. Kitap sanki aynı yere sık sık başvurulması nedeniyle âdeta kendi istemiyle, Anzik yamyamları arasında bir kasap dükkânını gösteren o itici 12. resmi göstererek açıldı. Açığa vurmasam da huzursuzluğum nüksetti. Özellikle garip olan şey de sanatçının, Afrikalılarını beyaz adam gibi çizmiş olmasıydı. Duvarlarda asılı kollar, bacaklar ve yarım gövdeler korkunç; elinde baltasıyla kasap ise son derece aykırıydı. Ben ne kadar resimden tiksinmişsem, ev sahibim de o kadar hoşlanmış görünüyordu.
“Buna ne dersin? Buralarda hiç böyle bir şey gördün mü, ha? Bunu gördüğümde Eb Holt’a ‘Bunda insanı heyecanlandıran, kanını kaynatan bir şey var!’ dedim. Kutsal Kitap’taki Midyanitler’in katledilmesi gibi cinayetleri okuduğumda bu türden şeyler düşünmüş ama gözümde canlandıramamıştım. Burada insan böyle bir şeyi tümüyle görüyor. Sanırım günahkârca bir şey ama hepimiz günahla doğup, günahla yaşamaz mıyız? Şu kesilen adama her baktığımda kanım kaynıyor. Gözümü ondan alamıyorum. Kasabın bacağı nerede kestiğini görüyor musun? Adamın kellesi, bir koluyla birlikte peykenin üzerinde, diğer kolu büyük et parçasının yanında.”
İhtiyar, insanı şoke edecek denli kendinden geçercesine mırıl mırıl anlatmayı sürdürürken kıllı ve gözlüklü suratı tarif edilemez bir hal aldı. Sesi yükseleceğine iyice derine battı. Benim kendi duygularımsa tarif edilebilir gibi değildi. Daha önce belli belirsiz hissettiğim dehşet olanca gücüyle üzerime çullanmıştı. Bu yaşlı, iğrenç yaratığın bu denli yakınıma sokulmuş olmasından dehşetli iğrendiğimi biliyordum. Deliliğinden ya da en azından sapkınlığından kuşkuya mahal yoktu. Şimdi sesi neredeyse bir fısıltı gibi çıkıyordu ama bir çığlıktan daha etkileyiciydi. Ben onu dinlerken dehşet içerisinde ürpertiler geçiriyordum.
“Dediğim gibi resimlerin insanı düşüncelere sevk etmesi ne kadar garip! Bildiğiniz gibi genç beyefendi, tam olarak aradığım şuradakiydi. Eb’den kitabı aldıktan sonra ona epeyce baktım. Özellikle de Rahip Clark’ın koca peruğuyla verdiği Pazar tıraşlarını dinledikten sonra. Bir defasında çok komik bir şey denedim. Korkmayın beyzadem. Bütün yaptığım, pazara götürmek üzere bir koyun boğazlamadan önce resme bakmaktı. Resme baktıktan sonra koyun boğazlamak daha eğlenceli bir şeydi-” Yaşlı adamın ses tonu şimdi iyice alçalmıştı. Bazen o kadar zayıflıyordu ki güç bela işitiliyordu.
Yağmuru ve küçük camlı mahmur pencerelerden gelen takırtıyı dinledim. Mevsim için oldukça alışılmamış şiddetli bir fırtınanın yaklaşmakta olduğunu fark ettim. Bir defasında müthiş bir şimşeği takiben bir gök gümbürtüsü tarakası derme çatma evi ta temellerine kadar sarstı. Aama fısıltıyla konuşan adam bunu fark etmiş gibi görünmüyordu.
“Koyun boğazlamak daha eğlenceliydi ama biliyor musunuz, pek tatmin edici değildi. İnsanın yakıcı bir arzunun pençesine yakalanması öyle garip ki. Yüce Yaradan’a inanıyorsanız, delikanlı, kimseye söylemeyin ama Tanrı adına yemin ederim ki bu resim bende kendi yetiştiremediğim ya da satın alamadığım yiyeceklere karşı bir açlık yarattı. Sakin olun. Neyiniz var? Bir şey yapmadım. Sadece yapsam nasıl olurdu diye merak ettim. Et yemenin et ve kan yaptığını, insana yeni bir hayat verdiğini söylüyorlar. Eğer böyleyse bunun bir insanın ömrünü uzatıp uzatmayacağını merak ettim-”
Fısıltıyla konuşan adam sözlerine devam edemedi. Onun sözünü kesen ne benim korkum oldu ne de bir an sonra kararmış yıkıntıların dumanı tüten yalnızlığına gözlerimi açtığım, şiddetini hızla artıran fırtınanın kudurganlığı. Bunun nedeni son derece basit ama hiç beklenmedik bir şeydi. Kitap, o iğrenç resim yukarı doğru bakacak şekilde aramızda açık duruyordu. Yaşlı adamın ağzında “merak ettim” sözleri çıkarken, sıçrayan küçük bir damlanın sesi işitildi ve sararmış sayfanın üzerinde bir şey belirdi. Çatıdan sızan yağmur olduğunu düşündüm ama yağmur kırmızı değildir.
Anzik yamyamların kasap dükkânının üzerinde küçük kırmızı bir leke yayıldı ve gravürün dehşetine canlılık katarak garip bir şekilde parıldadı. Yaşlı adam bunu gördü ve daha yüzümdeki dehşet ifadesi gerekli kılmadan önce fısıldamaya son verdi. Bunu gördü ve bir saat önce terk ettiği odanın tabanına doğru çevirdi bakışlarını çabucak. Bakışlarını takip ettim ve tam başımızın üstünde, eski tavanın kabarmış sıvasının üzerinde, ben seyrederken bile genişlemeye devam eden koyu kırmızı renkte, kocaman, düzensiz ıslak bir leke bulunduğunu gördüm. Ne çığlık atabiliyor ne de kıpırdayabiliyordum. Bütün yapabildiğim gözlerimi kapamak oldu. Bir an sonra, bu ağza alınmaz sırların lanetli evini havaya uçuran ve aklımı kurtaran biricik şey olan unutuşu getiren yıldırım büyük bir gümbürtüyle düştü.