Gerçek Korku Hikayesi: Ben Deli Değilim!

Gerçek bir korku hikayesi: Genç kadına cinler musallat olur ve korkunç deneyimler yaşar. Deli olduğuna inanılsa da gerçek çok farklıdır…

Paranormal bir deneyim yaşayan kişinin kendi korku hikayesi, zihinlerde derin bir etki bırakabilir. “Ben Deli Değilim” başlıklı gerçek korku hikayesi, okuyuculara ürpertici bir olayı detaylarıyla sunarken, insanın kendi doğası ve hayatın gizemleri üzerine düşündürüyor:

Yıllar boyunca İzmir’de yaşadım, ancak bir gün başıma gelen korkunç bir olay yüzünden kaçmak zorunda kaldım. Hayatımın nasıl bu noktaya geldiğini size anlatmak istiyorum. Çocukluğumdan beri annem, babam ve ben İzmir’de yaşıyorduk.

Kardeşim olmadığı için her zaman bir kardeşim olsun istemiştim, ancak annem ve babam ikinci bir çocuğa sıcak bakmamışlardı. Bu nedenle tek çocuktum. Birkaç sene önce babam vefat ettikten sonra annemle aramız bozulmaya başladı.

Babamın ölümü beni çok üzmüştü, ancak annemle yaşadığımız sorunlar yüzünden onunla kalamayacağımı anladım ve ayrı bir eve çıktım. Arada sırada annemi ziyaret ediyordum, ancak aramızdaki mesafeyi koruyordum çünkü yakınlaştığımızda annem babamı hatırlayarak bana ters davranıyordu.

Yaklaşık 30 yaşındaydım ve onun çocuk gibi davranması sinirimi bozuyordu. Kendi dairemde annemden uzaklaşıp arkadaşlarımla vakit geçiriyor, düzenli olarak işime gidiyordum. Bir gün iş yerimde fazladan mesai yapıyordum, çünkü paraya ihtiyacım vardı.

Ancak tüm masaların lambaları kapalıyken sadece benim masamdaki portatif lamba çalışıyordu ve bu durum bende huzursuzluk yaratıyordu. Çalıştığım için korku hissetmemiştim ama bir anda bir masadan gelen ses beni ürküttü. Işığı yanmayan masalardan birinde birinin oturduğunu gördüm ve çığlık attım.

O zamanlar normalüstü olayların gerçekleşebileceği ihtimali aklıma gelmemişti. Masada oturan kişi ayağa kalkıp ışığı söndürdükten sonra benim yanıma doğru gelmeye başladı. Korkumdan sandalyemle geri gittim ve bu tarafa gelip gelmediğini göremiyordum.

Portatif lambamla boşluğa doğru tuttuğumda hiç kimseyi görmemem beni endişelendirdi. Masalardaki eşyalar kendi kendine yere düşmeye başladıktan sonra korkuyla sandalyemden kalkıp koşmaya başladım. Şirkette kimsenin olmadığından emindim, ama birinin orada olduğunu gördüğüm için çok korkmuştum.

Hemen evime gidip kendimi daireme kilitledim ve biraz zor da olsa sonunda derin bir uykuya daldım. Sabah olduğunda şirkete geri dönecektim ama o kadar korkmuştum ki hiçbir eşyamı yanıma almayı düşünmemiştim.

Başlangıçta ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Evet mi diyecektim yoksa cinler mi yaptı diyecektim, ne söyleyebilirdim ki? Hiç şansım yoktu, çünkü kimse bana inanmayacaktı. “Ben hiçbir şey çalmadım” diyebildim ve patronun odasından hızla çıkıp masamdaki eşyaları toparladıktan sonra kimseye bakmadan şirketten çıktım.

Evime doğru yol aldım ve birkaç hafta boyunca evde vakit geçirdim. Fakat bir şeyler tuhaftı, etrafımda tuhaf şeyler oluyordu. Kapım açılıp kapanıyor, eşyalar yer değiştiriyor ve hatta bir an kafamı çevirdiğimde birisi beni izliyordu. Fakat gözümü ovuşturduğumda izleyen kişi kayboluyordu. “Buradan gitmeliyim” dedim kendi kendime.

“Artık burada yaşayamam, peşimi bırakmıyorlar.” Kafayı yemiştim ve ne yapacağımı bilmiyordum. İstanbul’a gitmeye karar verdim. Sorun benim bulunduğum yerdeydi, orada güvende olamazdım. Neyse ki biriktirdiğim para sayesinde İstanbul’a vardığımda hızlıca kendime uygun bir daire buldum.

Fakat hala sesler duyuyordum, birileri benimle oynuyordu. Hastalandım mı acaba? Yoksa gerçekten herkesin isimlerini söylemekten korktuğu o şeylere bulaşmış mıydım? Çareyi psikiyatriste gitmekte buldum. Psikiyatrist benimle konuştuğunda dikkatle dinledi.

Ancak cinler konusu açıldığında ellerini havada sallayarak “Boşverin, böyle şeylere inanmanıza gerek yok. İnsanların cinler diye bahsettiği şeyler genellikle kendi psikolojik hastalıklarının yan etkileridir, bu yüzden korkmanıza gerek yok.” dedi.

Ancak doktor bunu söylediği anda, saçımın arkasında dikilen saçları önünde kanlarla dolu beyaz elbiseli kızı gördüğümde çığlık attım ve odanın kapısına koşmaya başladım. Endişeyle yanıma geldiğinde onu ittim ve kafasını köşedeki sehpalardan birine çarptı.

Yerde acı içinde kıvranırken hemşireler geldi ve beni hastaneye yatırıp ailemi aramalarını söyledi. Küçük bir koğuşa kapatıldığımda şaşkınlıkla etrafa baktım. “Ne yapıyorsunuz siz? Ben buradan çıkmak istiyorum, deli değilim. Beni takip ediyorlar, anlamıyor musunuz? Bana zarar verecekler, gördüm onu gördüm” diye bağırıyordum.

Gerçek Korku Hikayesi: Deli Değilim!
Gerçek Korku Hikayesi: Deli Değilim!

Koğuştaki diğer hastalar bana bakıp güldüler ve sinirli bir şekilde onlara “Neden gülüyorsunuz? Deli değilim, ben diyorum. Anlamıyor musunuz, deli değilim işte!” diye bağırdım. Kafamı çevirdiğimde siyah saçları önüne gelen beyaz elbiseli kızı gördüm ve çığlık atarak yataktan düştüm.

“İmdat, imdat! Burada! Geldi işte, canımı yakacak, zarar verecek, öldürecek beni!” Ama kimse beni dinlemiyordu. Koğuştaki diğer hastalar kahkahalarla gülerken, ben başımda dikilmiş olan siyah saçlı beyaz elbiseli kızın suratına korku ile bakıyordum.

Birkaç hafta geçmesine rağmen ne yapacağımı bilmiyordum. Bu birkaç hafta kabus gibi geçti, başımda sürekli dikilen ve kimsenin fark etmediği o kızdan kurtulamamıştım. Doktorlar bana inanmadı, sürekli ilaç veriyorlardı ve genellikle uyutuluyordum.

Bir gün annem ziyarete geldi ve ziyaretçi odasında beklerken, hızla kapıdan içeri girdi ve karşımdaki sandalyeye oturup ellerimi tuttu. “Ne oldu sana kızım?” diye sordu. Etrafa bakındım ve annemin burada olmadığından emin olmalıydım.

“O beni takip ediyor her yerde beni. İzmir’den beri takip ediyor,” dedim. “Ne yapacağımı bilmiyorum, o kadar çok korkuyorum ki. Lütfen bana yardım et. Beni deli zannediyorlar, halüsinasyon görüyorum zannediyorlar ama hayır anne, yalan söylemiyorum. Ben halüsinasyon falan görmüyorum anne, yemin ederim çok korkuyorum, yardım et bana,” diye devam ettim.

Annem acıyarak bana baktı. “Kimi takip ediyor seni? Neyden bahsediyorsun?” diye sordu. “O beni takip ediyor, yardım et bana lütfen, öldürecek beni. Geceleri gelip öldüreceğini söylüyor. Anne çok korkuyorum,” dedim. Annem korku ile elini elimden çekti ve avaz avaz bağırmaya başladı.

“Ne diyorsun sen be kızım? Şimdi böyle şeylere mi inanıyorsun? Babandan mı aldın bu huyunu? Sen sana öyle şeyler gerçek değil diye kaç defa anlatmıştım,” dedi. Ayağa kalktım, şokla sandalyemi geri ittim. Öz annem bile bana inanmıyordu. O an her şeye ve herkese karşı o kadar büyük bir nefret hissetmiştim ki nefes alamıyordum.

Annemin arkasında dikilen siyah saçlı kıza baktım, bu sefer saçlarını yüzünden çekmişti. O kadar iğrenç ve korkunçtu ki karnımı tutup ölme isteğiyle titriyordum. “Arkanda” dedim, elimi titreyerek kaldırıp işaret parmağımla arkasını gösterdim. “Ne var arkamda?” diye bağırdı.

Arkasını dönerek “Arkamda hiçbir şey yok” dedi. “Neden böyle yapıyorsun?” diye bağırmaya başladı, ama artık dediklerini duyamıyordum. Çünkü siyah saçlı kıza odaklanmıştım. O anneme yaklaşıp arkasından ensesini tuttu ve havaya kaldırdı. Annemin ayakları birkaç santim yukarıdaydı. Annem zar zor “Neler oluyor?” diyebildi.

Siyah saçlı kız annemin sesini daha çok kavrayıp onu duvarlardan birine savurduğunda, dışarıda bekleyen görevliler odaya dalmışlardı. Ben masanın önünde sandalyem yere düşmüş bir şekilde annemin yerde kıvranan bedenine bakarken, görevlilerden birkaç tanesi sahneme gidip yardım etmeye çalışmıştı.

Fakat annem nöbet geçirircesine sallanıyordu. “Ne yaptın sen?” dedi. İçlerinden birkaçı annemle ilgilenirken diğerleri gelip üstüme atlamıştı. Beni kollarımdan kavrayıp kaldığım koğuşa götürüyorlar zannederken, asansöre binmiştik ve Bodrum katına doğru inmeye başlamıştık.

“Hayır, hayır, beni oraya indirmeyin. Ben anneme bir şey yapmadım, o yaptı. Ben yapmadım, yemin ederim, ben zarar vermedim ona. Lütfen, lütfen beni oraya tek başıma göndermeyin, çok korkuyorum. Lütfen!” Fakat beni dinlemiyorlardı. Beni tek kişilik koğuşlardan birine tıktıklarında, boynumdan zorla sakinleştirici enjekte edip beni odaya kilitlediler ve gözden kayboldular.

Yapayalnız kalmıştım ve artık her şey için çok geçti. Birkaç saat sonra sakinleştirici iğnenin etkisi geçerken koğuşun köşesinde beni izleyen kızı fark ettim. Artık onun bana musallat olmasına alıştığım için sakin bir şekilde konuşmaya başladım ve ne istediğini sordum.

Kız korkunç bir ses tonuyla “Senden hiçbir şey istemiyorum. Bir can istiyorum, fakat seninkini değil” dedi. Odaya giren sevecen hemşire yemeklerimi ve ilaçlarımı getirdiğinde kız hemşire ile beni izlemeye devam ediyordu. Hemşire odadan çıkarken koğuşun kapısı kapanınca kızın bana musallat olmasının sebebini merak ettim.

Neden beni rahat bırakmamıştı? Belki sadece eğlence için yapıyordu ya da bana zarar vermek istiyordu. Hemşire koğuşun kapanan kapısına fazla aldırmayıp anahtarı takarken kapının açılmadığını fark ettiği an endişeyle kapıya vurmaya başlamıştı.

Kız endişeyle yatan köşesinden bağırmaya başladı, “içeride kaldım, yardım edin, kimse var mı?” Telefonunu çıkardı ancak burada çekmediğini fark edince endişeyle cebine geri koydu. Hemşire ile göz göze geldiğimizde kendisini zorlayarak gülümsedi, ben ise hem korku hem endişe hem de hafif bir hüzünle ona gülümsedim, çünkü az sonra öleceğini biliyordum.

Birkaç saniye sonra kasılarak yere düşen hemşirenin vücudunun her yanı yamulmaya başladığında, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Son olarak, beline basılmış ve kafası yukarı çekilmiş bir halde son nefesini verdiğini duyabildim. “Hayır, hayır, hayır! Lütfen bunu görmek istemiyorum, lütfen yapma!” diye bağırdım.

Ama ne yazık ki, çok geçti. Cin, hemşireyi ele geçirmiş ve onu öldürmüştü bile. Hemşirenin kolları ve bacakları yamulmuştu ve gözlerinden, burnundan ve ağzından kanlar akıyordu. Koğuşun kapısı sertçe açıldığında iki görevli içeri girdi ve hemşireyi yerde gördükleri an korkuyla bana baktılar. “Sen mi yaptın bunu?” dediler.

Bunu yapma ihtimalim bile yoktu çünkü bileklerimden biri yatağa bağlıydı ve benim bileğimdeki bağın uzunluğu ile hemşirenin bulunduğu tarafı yetişmem imkansızdı. Bu da hemşirenin benimle alakası olmayan sebepten öldüğünü gösteriyordu. Birkaç gün boyunca hemşirenin ölümünden dolayı sorgulandım ve en sonunda hastanedeki kişileri ikna etmeyi başardım.

Sonunda hastane, istemeyerek de olsa benim seanslarımdan birine cinler konusunda deneyimli bir hocayı çağırmıştı. Hoca sayesinde aslında hasta olmadığımı ve gerçekten bir cinin bana musallat olduğunu öğrenen hastane şoka girmişti. Birkaç günlük travma tedavisinden sonra hastaneden çıktım.

Evet, o cini bir daha hiç görmedim. Nedense beni rahat bırakmıştı, sanırım istediğini elde etmişti ya da Hoca bir şeyler yapmıştı. Yaşadığım çoktan dolayı tam olarak bilemiyorum, fakat hiçbir zaman ama hiçbir zaman hemşirenin ölüm şeklini unutamayacağım. Annem de bana inanıyordu artık. Tekrar İzmir’e taşındım ve annemle beraber yaşamaya başladım.

Okurların da benzer paranormal deneyimlerini paylaşarak bu konuda bir topluluk oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Eğer siz de benzer bir deneyim yaşadıysanız, paranormalhaber(et)gmail.com adresine mail atarak bizimle paylaşabilirsiniz.

Ayrıca, yorumlarınızı da bekliyorum. Belki birbirimize destek olabiliriz ve bu tür deneyimlerin etkileriyle başa çıkabiliriz.

Paranormal Haber

Keşfet