Dededen Miras Cin Musallatı
Bir çember yaptık, içine oturduk. Bağıra bağıra dua okuyorduk. Ağaçlar yıkılıyordu sanki. Etrafımızda birden onlarca çarşaflı cin gözüktü…
Sabah kahvaltıya kalkmıştım. Annem aradı. Telefona cevap verdim: “Ne oldu anne?” dedim. Annem, ağlamaklı bir sesle “Dedeni kaybettik oğlum.” dedi. Bu beklenmedik haber karşısında ben olduğum yerde çöktüm, ağladım. Hemen apar topar köye ilk otobüsle gittim.
Dedemin üstünde bir beyaz örtü, onun üstünde bir bıçak. Gözyaşları içinde dualarımızı okuyup, taziyeleri kabul ediyorduk. Dedeme köy halkı çok hürmet ederdi. Taziyeler bittikten sonra bir ara dedemin odasına girdim. Orada bir sandık vardı. Merak bu ya “Beni aç beni aç!” diyordu adeta…
Sandıktaki Gizem
Yanına gittim. Orada sandık açılmıyordu. Anneanneme sordum bana ters ters baktı ve “Sakın bir daha o sandığa dokunma” dedi. Ama ben bu sandığı açmaya kararlıydım. Nedense bu sandığa karşı bir aşırı merakım oldu. Ertesi gün oldu anneannem herkesi kahvaltıya çağırdı. Karşımda oturup bana pis pis sırıtıyordu. Kahvaltımı bitirdim. İçeri girdim. Televizyon izledikten sonra biraz kestireyim dedim.
Rüyamda anneannem anlamını bilmediğim Arapça bir cümle bağırıp, koşuyordu. Arkasından siyah gölgeler kovalıyordu. Kalktıktan sonra köyün imamına gittim ve rüyamı anlattım biraz korkmuş şekilde “Oğlum git buralardan” dedi…
Ne olduğunu hala anlayabilmiş değildim. Herhalde dedemin ölümü psikolojimi bozmuştu. Çok oyalanmadan eve girdim. Evde kimse yoktu… Yine dedemin odasına girdim. Sandık esrarengiz bir şekilde açıktı. İçinde kağıtlar, bakır tepsiler, kitaplar vardı ama bütün bunların içinde bir şey parıl parıl parlıyordu adeta.
Parlayan şey bir kolyeydi. İki kapaklı. İçinde bir resim vardı. Gördüğüm şey karşısında hem şaşırdım hem de korktum: Dedemin ve benim resmim… ama benim gözleri oyulmuş biçimdeydi. Hemen kolyeyi cebime soktum ve sandığı kapattım. Annemler geldikten sonra herkes yatağına girdi.
Anneannemin sesiyle uyandık. Evin içinde bağırarak “Sen çaldın! Sen çaldın!” diye bağırıyordu bana bakarak. Annemler gelip sakinleştirdi. Artık her şeyi daha iyi anlıyordum. Bu sandıkta bir şeyler vardı hem de çok değişik bir şeyler. Ertesi gün kolyeyi anneanneme geri verdim ve “Özür dilerim” dedim. Bana bakarak “Domuzun soyu! Hırsız!” diye bağırdı.
Ben de “Niye öyle diyorsun anneanne? Benim de resmim var orada” dedim. O ise “Zaten o sen değilsin” diyerek hafif bir sırıttı ve içeri girdi. Artık gerçekten korkuyordum. İçimde nedenini bilmediğim bir ürperti vardı. Bu evdeki olayları çözmem lazımdı. Uyudum ama bu sefer kabus görmemiştim.
Köyün İmamıyla Konuşmam
Ertesi gün imama gittim “Hocam napıcam ben? Nedir bu işler” dedim. “Gel seninle bir konuşalım evlat” dedi hoca. “Dinliyorum hocam” dedim. “Bak oğlum; deden, seneler önce şerli varlıklarla uğraştı. Cin kabilesi olan Afarid cin kabilesi dedene düşmandı. Birçok kez dedeni saptırmayı denediler fakat senin deden onlarla savaştı. Maalesef yenik düştü ve şerliler dedeni elinden aldı”.
İçimden bu kabileye lanet okuyordum. Eve gittiğimde kapıyı anneannem açtı ve “Bir daha o adamın yanına sakın gitme” dedi. “Hangi adamın? Neden bahsediyorsun” diye sordum? “Sakın o imamın yanına gitme bir daha” dedi ve dişlerini sıktı.
Annemler de bu durumu fark etmişlerdi ama anneannem annemlere düzgün davranıyordu. Sadece bana böyle davranıyordu. Gece oldu ve ben yattım…
Bu sefer çok güzel bir kız gördüm rüyamda. Adeta büyüleyici bir güzelliği vardı ama bana yaklaştıkça çirkinleşiyordu. Birden boğazıma sarıldı ve o iğrenç suratı ortaya çıktı. Simsiyah, diken gibi dişler, masmavi gözler ve çürük etler. “Öleceksin çamurun soyu! Deden gibi toprağa karışacaksın!” diye haykırıyordu.
Bu sözleri duyduktan sonra annem uyandırdı beni “Ne diyorsun oğlum?” dedi bana. “Anne bir şey demiyorum. Uyuyordum. Ne oldu?” Annem uyurken yüksek sesle garip bir dilde konuştuğumu duymuş… Artık canıma tak etmişti bu şerlilerden kurtulmam lazımdı.
Cinlerle Konuşma

Köyün imamına gittim ve “Beni bu işten kurtaracak biri var mı?” dedim. Beni Mustafa hoca denilen bir hocaya götürdü. Olayı anlattım. Hoca kısık sesle dualar okuyordu ve birden şiddetle bağırdı. Ev sallandı resmen… Vücudumun kontrolü benden gitmişti ve birden ben de bağırmaya başladım. “Bırak beni ey Adem’in soyu” dedim. Hoca da “Ne istiyorsun bu çocuktan?” dedi hoca. Bense gayrı iradi olarak “O çamurdan yapılmış dedesinin soyunu kurutacağız.” diye bağırdım.
Hoca yüzüme bir su fırlattı. Bayağı bir canım acımıştı ve hala olayın etkisindeydim. Kollarım mosmor oldu. Hoca “Bunlardan kurtulmanın tek yolu var evlat. Cin bebek büyüsü yapacağız. Ertesi gün tekrar gel ve gelirken kimselere bir şey söyleme” dedi.
Eve tekrar gittim kapıyı çaldım ve kapıyı annem açtım ama farklı bir şey vardı; annemin ayakları tersti. “Geçsene oğlum içeri” dedi. Ben direkt köy kahvehanesine kaçtım. Cemil abi “Hayırdır oğlum?” dedi. “Bizimkilerle kavga ettim abi; burada kalabilir miyim bugün?” diye sordum.
Sağ olsun kırmadı beni ve izin verdi. Çektim iki sandalye ve uyudum. Sabah olduğunda teşekkür edip eve doğru yola çıktım. Kapıyı çaldım annem açtı ama bu sefer ayakları düzgündü. İçeri girdim “Napıyosunuz, anneannem nerede?” dedim. Annem de “Yatıyor” dedi. İlginç. Normalde bu saate kadar yatmazdı ama hadi bakalım…
Akşam üstü Mustafa hocaya gitmek için kapıdan çıkacaktım ki odadan bir ses geldi “Gitme” diye. Umursamadan, hızlı adımlarla hocanın yanına gittim. İçeri girdiğimde bana benzeyen bez bir bebek vardı ortada.
Nusaybin Kabilesinden Bir Cin Elçisi
Hoca oturdu karşıma, art arda Felak ve Nas suresi okudu. Ardından rukye ayetleri okumaya başlayınca evde nereden geldiği belirsiz çığlıklar yükselmeye başladı. Hoca durmadan rukye ayeti okuyordu. Birden makası bebeğin kalbine sapladı! O an camlar çerçeveler patladı, ev sallanmaya başladı. “Gözlerini kapat, sakın açma!” dedi Mustafa hoca.
İçimden dualar okuyordum. “Gözlerini aç” dediği zaman şoka girmiştim. Neredeyse beş dakika hiç kıpırdayamadım… Karşımda rahmetli dedem oturuyordu ve bana sevgiyle gülümsüyordu. “Dede sen misin?” diye seslendim. O da bana “Ben Nusaybin cin kabilesindenim.” (Nusaybin cin kabilesi, Peygamber Efendimizle görüşerek ilk Müslüman olan cin kabilesi olarak bilinir.)
Nusaybin cin kabilesinden bir elçiymiş, dedemin suretinde gelmiş ve bana şunları söyledi: “Biz kabile olarak seni koruyoruz. O lanetlenmişlerle savaşıyoruz. O kadından uzak dur!” dedi. “Hangi kadından?” diye sordum “Zeliha’dannn” diye fısıldayıp gitti.
Bu anneannemin ismiydi. Cidden artık ölsem de kurtulsam diye dua ediyordum. Kulaklarıma gülüşme sesleri geliyordu. Hocayla konuşurken sokaktan çığlık sesi duyduk. Bu annemin sesiydi… Hemen hocayla eve doğru koştuk ve evin önünde gördüğümüz şey karşısında şok olmuştuk. Anneannem, yüzü parçalanmış bir şekilde yerde yatıyordu.
Afarid Cin Kabilesi Saldırıya Geçti
Mustafa hoca hemen beni ve annemi kollarımızdan tutup “Eve koşun” diye çekiştirdi. Biz de hemen eve doğru koşmaya başladık ve hızlıca içeri girdik… Annemin ağlamaktan gözleri kan çanağı olmuştu. Hoca hemen bir bardak su doldurdu, okuyup üfleyip, anneme verdi. Annem biraz sakinleşti. “Hocam napıcaz şimdi? Annemin başına bir şey gelmesin n’olur!” dedim korkuyla. Hoca da bana cevaben “Oğlum, artık her şey daha tehlikeli. Afarid cin kabilesi saldırıya geçti. Artık kimsenin canı güvende değil.” dedi.
Bizi çok zor günler bekliyordu. Hepimiz sürekli dua okuyorduk. Gülüşme sesleri ve fısıltılarla iç iç içeydik. Bir gün birden içeri büyük taş fırlatıldı. Taşın üstünde; sonradan Aramice olduğunu öğrendiğim birtakım yazılar yazıyordu. Kocaman bir taştı ve her tarafı kanla kaplıydı. Hoca hemen dolaptan bakır tepsiler ve mumlar çıkardı. Bakır tepsiye kaynar suyu döktü. İçine taşı koydu ve annem anında mosmor oldu…
Hoca bağırarak “Anneni tut!” dedi. Annem kendini yerden yere vuruyordu. Annemi hemen kollarımla arkadan sardım. Mustafa hoca ip getirerek annemi bağladı… Annem, “Felhem han felhem han Felhem han!” diye 3 kere tekrarladı. Hoca bakır tepsiden çıkardığı taşı annemin kafasına vurdu ve annem bayıldı.
Cin Kovma Ritüeli
Annem uyandığında ise tırnakları mosmor olmuştu. Hoca annemi sürekli okuyordu. Annemin gözleri sanki başka birilerine aitti. Annemi tekrardan yatırıp iplerle bağladık koltuğa ve içerideki odaya ritüel yapmaya gittik. Hoca bakır tepsiyi alıp 3 tane saç telimi ve parmağımdan kan aldı. Çok fazla kan aldı amam… Hatta bir ara tansiyonum düştü.
Toparlandıktan sonra ritüel başladı. Hoca dua okumaya başladı “Mettehaze sâhıbeten ve la velêden ve innehû kâne yekülü safîhüna alâllahi şetaten ve inna zenannâ.” Duayı okuduktan sonra su fokurdamaya başladı ve etrafta gölgeler cirit atmaya başladı. Sonrasındaysa dehşet anları başladı… Hocaya aniden bir şeyler olmaya başladı ve gözleri kapkara oldu. Benim vücudumsa tamamen kilitlendi.
Hoca tavana bakarak haykırmaya başladı: “Ey Rab! Ey alemlerin sahibi olan yüce yaradan! Sen misin bu çamuru bana üstün gören? Gör İşte bana üstün kıldığın varlığı!..” Sonra aniden bayıldı. Ben hala olayın şokundaydım. Şoku atlatır atlatmaz hocayı yerden kaldırdım. Hoca, uyandıktan sonra olanları duyunca ağlamaya başladı. Koskoca Mustafa hoca hüngür hüngür ağlıyordu…
Nasıl bir oyuna düşmüştük biz? Birlikte annemin iplerini çözmeye gittik fakat o da ne!? İpleri çözülmüş bir halde koltukta yatıyordu. Sabah ezanı okunmaya başlayınca eve bir sükunet çöktü. Sanki bütün o cinler ezanla birlikte gitmişti. Allah’ıma şükrettim; imdadımıza yetişmişti. O gün rahat bir uyku çekmiştim.
Cinlerle Son Savaşımız
O gün cidden rahat bir gün geçirmiştik. Anneannemi defnetmiştik ama köy halkı bizden epey korkuyordu. Selam bile alıp vermiyorlardı artık. Tekrardan eve döndük. Artık bu işi komple halletmek şart olmuştu… Hocayla başka bir ritüel yapmaya karar verdik. Cam parçaları ve kanlarla bir ritüel başlattık. Artarda dualar okuyorduk hocayla… Etrafta yine fısıldaşmalar yükseldi. Ve birden ayağıma cam parçaları battı. Mustafa hoca “Eğer şerlilerden kurtulmak istiyorsan dayanmalısın evlat” dedi.
Çünkü bu cinniler insanları korkuttukça ve acı verdikçe güçleniyordu. Ardından kapının altından simsiyah bir akrep geldi. Cesaretimi toplayıp “Allahu ekber” deyip cam parçasını akrebe soktum. Akrepten öyle bir ciyaklama sesi geldi ki resmen 30 saniyeliğine sağır olmuştum. Ardından bir akrep daha geldi ama bu tavandan geldi. Ona da tekbir getirerek dualı cam parçalarından batırdım. Bu da bağırdı. Bu seferkinde akrebin içinden simsiyah bir duman çıkmıştı.
İkinci akrep de öldükten sonra etrafta sessizlik oldu. Annemi kontrol etmeye gittim ama yerinde yoktu. Evin her yerine baktım; annem yoktu… Neredeydi annem? Şerliler mi kaçırmıştı acaba? Artık dayanamadım; annemi kaybedemezdim. Hocayla beraber bir kaç malzeme alıp gece gece ormana koştuk.
Hemen ormana girdik, bir çember yaptık, içine oturduk. Bağıra bağıra dua okuyorduk. Ağaçlar yıkılıyordu sanki. Etrafımızda birden onlarca çarşaflı cin gözüktü. Acayip korkmuştum. “Geberin hepiniz!” diye içimden geçiriyordum. Etraf kıyamet gibiydi. Ağaçlar yanıyor, fısıltılar, gülüşmeler…. Ama çemberin içine giremiyorlardı.
“İllellezine amenü cinnah ve ellezinel kran la ilahe illallah!” diye hoca bağırıp kafasını sağa sola çeviriyordu hızlıca… Cinler çıldırmıştı öfkeden adeta! Devam ediyorduk dua etmeye… Tekbirler getirdik, Euzu Besmele çektik ve o anda bütün cinler duman oldu. Gökyüzüne doğru yükseliyorlardı…
Bu manzaranın ortasında ben diz üstü çöküp; gözlerimi kapattım, kulaklarımı tıkadım. Sabaha kadar çemberden çıkmadık. Anca sabah olunca gözlerimi açtım. Etrafta hiç cin kalmamış gibiydi. Hoca da baygın halindeydi. Kaldırdım hocayı ve ormandan evime doğru koşmaya başladım. Annem karşımdaydı. Kurtulmuştu! Ona doğru koştum, sarıldım, öptüm doyasıya…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.