Cinler Hakkındaki Hadisler
Cinlerle ilgili hadisler, cin hadisleri, cin mektubu rivayeti, hadisler ışığında cinlerin özellikleri:
Geleneksel olarak her ne kadar İslam dininde; Kuran-ı Kerim’in ardından ikincil bilgi kaynakları olarak kabul edilseler de hadisler, bilhassa günümüzde, İslami çevrelerin başlıca tartışma konularındandır. Hadislerle ilgili geleneksel tartışma konusu, sahihlikleri, sıhhatleri rivayet zincirlerinin sağlamlığı iken günümüzde ise dini bilgi kaynağı olarak geçerlilikleri giderek artan ölçüde sorgulanmaktadır.
Ancak bu çalışmada; sözü edilen akademik tartışmalara girilmeksizin, geleneksel olarak yaygın cin inanışlarının önemli bir bölümüne kaynaklık etmeleri açısından değerlendirilmeleri elzem görülmüştür. Yer verilen hadislerin seçiminde geleneksel; sahihlik, sıhhat, rivayet zinciri gibi kriterlerden ziyade; yaygınlık, bilinirlik gibi unsurlar ön planda tutulmuştur. Buna rağmen ve bununla beraber yine de yer verilen hadislerin çoğunlukla muteber hadisler ve ravilerin aktarımlarından oluştuğu da görülecektir.
Cin Hadisleri
İbn Abbas’dan: Allah Resulü(s.a.v.) buyurdular ki: “Hacer-i Esved’e, cahiliye kirlerinden hiçbir şey bulaşmasa, zalim ve günahkarların pisliklerinden de hiçbir şey değmeseydi, dokunan her hasta iyileşirdi. Bugün de aynen Allah’ın kendisini yarattığı gibi görülürdü. Siyahlaşmasının sebebi, cehennem ehlinin, cennet süsünü görmemesi içindir. Ayrıca o, cennet yakutlarından bir yakuttur ki, Allah onu, Adem’i yeryüzüne indirdiği zaman, Kabe’nin yerine koymuştur. Yeryüzü o zaman son derece temiz idi. Orada hiçbir günah işlenmemişti. Çünkü orasını kirletecek kimse yoktu. Allah, Harem’in etrafına, melekleri bir saf olarak, sırf onu yeryüzü sakinlerinden korumak için yerleştirmiştir. Yeryüzünün sakinleri o zaman cinlerden ibaretti. Onların onu görmeleri, yakışık almazdı. Çünkü cennetten çıkma bir şey idi. Cenneti gören cennete girer. Onun için ona ancak haklarında cennet sabit olanlar bakabilirdi. Melekler, sürekli olarak cinleri ondan alıkoydular, göstermediler. Harem’in her tarafını ablukaya aldılar. Bunun için Harem’e, ‘haram'(yasak ve mukaddes bölge) denilmiştir.” (Rudani, C. 3, H.no: 3657, s. 68.)
İbn Abbas’tan: “Allah Resulü(s.a.v.), cinlere ne (Kur’an) okumuştu, ne de onları görmüştü. Ashabından bir grup ile Ukaz çarşısına gitmek üzere yola çıktı. Bunun üzerine şeytanlarla sema haberi arasına engel çekildi. Üzerlerine ateş topları gönderildi. Şeytanlar, kavimlerine döndüklerinde onlara dediler ki: ‘Ne oldu, niye boş döndünüz?’ ‘Bizimle Gök haberi arasına engel çekildi. Üzerimize ateş topları yağdırıldı’ diye cevap verdiler. ‘Bu, mutlaka (olağanüstü) bir olay çıktığını gösterir, haydi yeryüzünün doğularına ve batılarına doğru gidin (sebebini öğrenin)!’ Bunun üzerine Tihame’ye doğru yola çıkarak, Ukaz panayırına gitmekte olan grup, Peygamber(s.a.v.)’e hurmalıkta rastladılar. O, ashabına sabah namazını kıldırıyordu. Kur’an’ı duyduklarında onu dinlemeye koyuldular ve dediler ki: ‘Demek ki sema haberi ile aramıza giren engel buymuş.’ Hemen kavimlerine dönüp şöyle dediler: ‘Doğrusu biz, doğru yola götüren, hayrete düşüren bir Kur’an dinledik. Ona inandık, biz Rabb’imize ortak koşmayacağız.’ [CİN(72)/1-2] Bunun üzerine; Peygamber(s.a.v.) dedi ki: ‘Cinlerden bir zümrenin (benim Kur’an okuyuşumu) dinledikleri, bana vahyolundu…’ buyruğu ile başlayan ‘Cin Suresi’ indi.” (Rudani, C. 5, H.no: 7297, s. 435.)
Cabir’dan şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah(s.a.v.), ashabına çıktı ve onlara “Er-Rahman Suresi”ni, başından sonuna kadar okudu. Ashab sustular. Resul-i Ekrem(s.a.v.) buyurdu ki: “Cinn gecesi, bu süreyi cinlere okudum ve onlar, cevap bakımından sizden daha iyiydiler. Çünkü ben, ‘Rabb’inizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz?’ ayetine her geldiğimde, ‘Ey Rabb’imiz! Senin nimetlerinden hiç birini inkar etmeyiz ve sana hamd olsun!’ dediler.” (Tirmizi, C.5, H.no: 3507, s. 392.)
Abdullah ibn Mes’ud: “Rabb’lerine vesile arayıp duruyorlar…”[İSRA(17)/ 57] ayeti hakkında şöyle demiştir: “İnsanlardan bir topluluk, cinlerden bir topluluğa köle oluyorlardı. Nihayet o cinler, İslâm Dini’ne girdi, o insanlar ise cinlerin dinine tutunup kaldılar.” (Buhari, C.10, H.no: 65- Kitabu’t Tefsir 235, s.4518.)
Ata ibn Ebi Rebah’tan; o da Cabir ibn Abdillah’tan aktardı: Peygamber(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yiyecek içecek kaplarının üzerlerini örtünüz, su kırbalarının ağız iplerini bağlayınız, bütün kapıları arkalarından kapayınız, yatsı vakti sırasında çocuklarınızı dışarıda hareketten men edip eve toplayınız. Çünkü o zaman cinlerin yayılması ve bir şeyi süratle alıp kapmaları vardır. Uyku sırasında kandilleri söndürünüz. Çünkü fasıkçık; yani fare, bazen yanan fitili çeker de ev halkını yakar.” (Buhari, C.7, H.no: 59- Kitabu Bedi’l Halk 120, s.3095.)
Ali bin Ebu Talib’dan rivayet edilmiştir: Resulullah(s.a.v.) buyurdu ki: “Cinin gözleri ile Ademoğullarının avret yerleri arasında perde, Ademoğullarından biri, ayak yoluna girerken onun; ‘Bismillah’ demesidir.” (Tirmizi, C.1, H.no: 603, s. 408.)
İbn Mes’ud’dan: Allah Resulü(s.a.v.) buyurdular ki: “Tezek ve kemikle taharetlenmeyin! Çünkü bunlar, cin kardeşlerinizin azığıdır.” (Rudani, C. 1, H.no: 503, s. 182.)
Ebu Davud’un rivayeti: Cin Heyeti, Allah Resulü(s.a.v.)’e geldiklerinde dediler ki: “Ey Allah’ın Resulü! Ümmetini, kemik, tezek veya kömür ile taharetlenmekten menet! Çünkü Allah, bizim rızkımızı onlarda kıldı.” Bunun üzerine Peygamber, bizi bundan alıkoydu. (Rudani, C. 1, H.no: 504, s. 182.)
Rezin, Enes’den: Allah Resulü (s.a.v.) buyurdular ki: “Nusaybin cinlerinden bir heyet, benden azık istediler; sakın kemikle ve tezekle taharetlenmeyin. Çünkü onlar, cin kardeşlerinizin yemekleridir.” “Bunlar cinlere ne fayda sağlayabilirler ki?” diye sorduklarında, şöyle buyurdu; “Buldukları kemik üzerinde behemehal biraz et bulurlar; buldukları tezek içinde de mutlaka bir tat bulurlar.” (Rudani, C. 1, H.no: 505, s. 182.)
Ebû Eyyûb el Ensarî’den şöyle rivâyet edilmiştir: Bir hurmalık vardı. Bir cin gelir ve ondan alırdı. Bundan Peygamber (s.a.v.)’e yakındım. Bunun üzerine Rasulullah(s.a.v.), şöyle buyurdu: “Git ve onu gördüğün zaman ‘bismillah’ de ve ona, ‘Peygamber’e tabi ol!’ diye söyle”. Sonra cini yakaladı, fakat bir daha gelmeyeceğine yemin etmesi üzerine bıraktı. Arkasından Ebu Eyyub, Peygamber (s.a.v.)’e geldi ve Resul-i Ekrem ona: “Esirini ne yaptın?” diye sordu. Ebu Eyyub: “Cin, bir daha gelmeyeceğine yemin etti.” dedi. Resul-i Ekrem: “O cin, yalan söyledi ve esasen o, yalan söylemeğe alışıktır.” buyurdu. Ebu Eyyub, cini tekrar yakaladı ve bir daha gelmeyeceğine dair yemin etmesi üzerine onu tekrar serbest bıraktı. Sonra Ebu Eyyub, Resulullah(s.a.v.)’e geldi ve Resulullah tekrar: “Esirini ne yaptın?” diye sordu. Ebu Eyyub: “Bir daha gelmemeye (ikinci kez) yemin etti!” dedi. Daha sonra cini (üçüncü kez) yakaladı ve (ona) dedi ki: “Seni Resulullah(s.a.v.)’e götürmeden bırakmayacağım!” Bunun üzerine cin, şu mukabelede bulundu: “Ben sana bir şey söyleyeceğim. Ayet-ül-Kürsi’yi oku! Evinde bunu oku, ne şeytan ne de başkası sana yaklaşamaz.” Ebu Eyyub, Peygamber(s.a.v.)’e tekrar geldi ve Resul-i Ekrem: “Esirini ne yaptı?” diye sordu. Ebu Eyyub, cinin söylediğini Peygamber(s.a.v.)’e bildirdi. Resul-i Ekrem dedi ki: “Bu sefer doğru söylemiş, fakat kendisi yalancıdır!” (Tirmizi, C.5, H.no: 3039, s. 25.)
Ebu Said’den şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah(s.a.v.), Muavvizeteyn(Felak ve Nas) sureleri ininceye kadar cin çarpmasına ve göz değmesine karşı Allah’a sığınırdı. Felak ve Nas sureleri inince; o iki sureyi aldı ve diğerlerini bıraktı.” (Tirmizi, C.3, H.no: 2315, s. 444.)
Ubeydullah b. Sercis’den: Peygamber (s.a.v.), yerin oyuk(haşerat) deliklerine işemeyi yasak etti. Katade’ye dediler ki: “O deliklere bevl etmek, neden hoş karşılanmaz.” Çünkü deniliyor ki: “Oralar cinlerin meskenleridir” dedi. (Rudani, C. 1, H.no: 444, s. 167.)
İbn Ebi Leyla’dan, o da babasından: Peygamber(s.a.v.)’e, evlerine dadanan cinler hakkında sordular. Şöyle buyurdu: “Evlerinizde cinlerden birini görürseniz, şöyle deyin: ‘Nuh’a verdiğiniz söz hakkı için, Süleyman’a verdiğiniz söz hakkı için, Allah aşkına and veriyorum, eziyet vermeyin ve görünmeyin!’ Tekrar dönüp gelirlerse öldürün!” (Rudani, C. 3, H.no: 3964, s. 161.)
İbn Mes’ud’tan: “Kulun (muhakkak surette) rızkı gelir. Eğer sakaleyn(insanlar ve cinler) bir araya gelip, rızkına engel olmaya çalışsalar güçleri yetmez.” (Rudani, C. 3, H.no: 4592, s. 363.)
İbn Abbas’tan: Allah Resulü(s.a.v.) buyurdular ki: “Allah’ım! Sana teslim oldum, Sana iman ettim, Sana tevekkül ettim. Sana başvurdum, Senin yardımınla mücadele ettim. Allah’ım! Sen’den başka ilah yoktur. Allah’ım! Beni saptırmandan izzetine, sığındım. Sen, ölmeyen dirisin! (Ancak) cinler ve insanlar ölürler.” (Rudani, C. 7, H.no: 9465, s. 276.)
Aişe’den şöyleri rivayet edilmiştir: Resulullah(s.a.v.): “Sizin içinizde muğarrebler görüldü mü?” buyurdu. Veya görüldü mü, yerine başka bir kelime söyledi. Ben: “Mugarribler nedir?” dedim. Resulullah(s.a.v.): “Kendilerine cinnilerin ortak olduğu kimselerdir” buyurdu. (Ebu Davud, C.5, Hno: 5107, s.669.)
Cabir b. Abdillah şöyle dedi: “Biz Resulullah(s.a.v.) ile beraber geldik ve Neccâroğulları (Yurdu’ndaki) bir bahçeye vardık. Bir de ne görelim! Bir deve, bahçeye giren herkese hücum ediyor. Bunu Peygamber(s.a.v.)’e bildirdiler. Bunun üzerine o, yanına gelip onu çağırdı. O da, dudağını yere koyarak gelip, onun önünde çöktü. (Hz. Peygamber); “Bir yular getirin!” buyurdu. (Yuları getirdiler). O da onu yularlayıp sahibine verdi. Sonra döndü ve şöyle buyurdu: “Yer’le, Gök arasında, cinlerin ve insanların asileri hariç, hiçbir şey yoktur ki; benim, Allah’ın elçisi olduğumu bilip, tasdik etmiş olmasın!” (Darimi, C.1, Hno: 18, s.105)
Hişam ibni Zuhre’nin himayesinde bulunan Ebu Saib (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi: “Bir gün Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh)’ın yanına gittim ve onu namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Onu öldürmek için yerimden sıçradım. Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) oturmam için bana işaret etti. Bende yerime oturdum. Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) namazdan çıkınca bana evinin karşısında bir eve işaret etti ve: ‘Bu evi görüyor musun?’ diye sordu. Ben: ‘Evet’ deyince Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle devam etti: ‘Bu evde, bizden yeni evli bir genç vardı. Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte Hendek Harbine gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den izin istiyordu. Bir gün yine o genç, Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den izin istedi. Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona: ‘Silahını yanına al! Beni Kureyza Yahudilerinin sana bir zarar vermesinden korkuyorum!’ buyurdu. Adam silahını aldı ve sonra ailesinin yanına gitti. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile dürtmek üzere kadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona: ‘Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!’ dedi. Adam içeri girdi, bir de ne görsün; yatağın üzerine büyük bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, mızrağı avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi da evvel öldü; yılan mı, genç mi? Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelip, bu durumu anlattık ve: ‘Allah’a dua edin de Allah onu tekrar diriltsin!’ dedik. Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Arkadaşınız için Allah’a istiğfar edin! Kuşkusuz ki Medine’de Müslüman olmuş bir takım cinler vardır. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün mühlet verin! Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün! Çünkü o bir şeytandır!’ buyurdu.” (Müslim 2236/139, Muvatta 2/976, Ebu Davud 5257, Tirmizi)
Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: “Rasulullah: ‘Sizden herhangi biri esnediği zaman eliyle ağzını kapatsın! Kuşkusuz ki şeytan (kişinin ağzına) girer!’ buyurdu.” (Müslim 2995/57, Ebu Davud 5026)
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah: ‘Sizden biri uykusundan uyanıp abdest alırken burnuna su alıp sümkürsün! Çünkü şeytan onun genzinde geceler!’ buyurdu.” (Buhari)
Hüseyin bin Ali şöyle dedi: “Mü’minlerin annesi Safiyye binti Huyey bana şöyle dedi: Rasulullah, Ramazanın son on gününde i’tikafta iken bir gece Nebi’nin yanına girip onunla bir saat sohbet etmiş. Sonra evine dönmek için ayağa kalkmış. Rasulullah’da onu evine götürmek için kalkmış. Nihayet Ümmü Seleme, kapısının önündeki mescidin kapısına ulaştığında, Ensar’dan iki kişi oradan geçmiş ve Rasulullah’a selam vermişler. Nebi o iki kişiye: ‘Yavaş olun durun! Kuşkusuz ki bu kadın (eşim) Safiyye binti Huyey’dir!’ dedi. O iki kişi: ‘Subhanallah!!! Ya Rasulallah!’ dediler ve bu kendilerine çok ağır geldi. Bunu üzerine Nebi o iki kişiye: ‘Şüphesiz ki şeytan, insan vücudunda kanın ulaştığı yere ulaşır! Ben sizin gönüllerinize şeytanın bir şüphe atmasından endişe ettim!’ buyurdu.” (Buhari 4/1882)
Osman bin Ebi’l-As şöyle dedi: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni, Taif’e vali tayin ettiği dönemde namazımda bana bir şey peyda olmaya başladı hatta ne kıldığımı bilemez oldum. Ben bu durumu görünce kalkıp (Taif’ten Medine’ye) Rasulullah’ın yanma gittim. Rasulullah (beni görünce): ‘Ebu’l-As’ın oğlu?’ dedi. Ben: ‘Evet, Ya Rasulallah!’ dedim. Rasulullah: ‘Seni (buraya) getiren sebep nedir?’ buyurdu. Ben: ‘Ya Rasulallah! Namazlarımda bana bir şey peyda oldu, öyle ki ne kıldığımı bilemiyorum!’ dedim. Rasulullah: ‘Anlattığın şey, şeytanadır! Onu bana yaklaştır!’ buyurdu. Bunun üzerine ben, Rasulullah’n yanına vardım ve (diz çökerek) ayaklarım üzerine oturdum. Rasulullah elini göğsüme vurdu, ağzımın içine tükürdü ve: ‘Çık! Ey Allah’ın! Düşmanı’ dedi. Rasulullah bu işi üç defa tekrarladı. Sonra (bana): ‘(Git) işinle meşgul ol!’ buyurdu. ‘And olsun ki, ondan sonra şeytanın bana sokulduğunu sanmam!’ (İbni Mace 3548)
Cin Mektubu
Tartışmalı bir husus olmakla birlikte halk arasında “Cin Mektubu” olarak bilinen, oldukça yaygın bir inancın atıf yaptığı hadis ise şu mealdedir:
Eshab-ı kiramdan Ebu Dücane hazretleri anlatır: Yatıyordum. Değirmen sesi gibi ve ağaç yapraklarının sesi gibi, ses duydum ve şimşek gibi, parıltı gördüm. Başımı kaldırdım. Odanın ortasında, siyah bir şey yükseldiğini gördüm. Elimle yokladım. Kirpi derisi gibi idi. Yüzüme, kıvılcım gibi şeyler atmaya başladı. Hemen Resulullaha gidip, anlattım. Buyurdu ki: “Ya Eba Dücane, Allahü teâlâ, evine hayır ve bereket versin!” Kalem ve kağıt istedi. Hz. Ali’ye bir mektup yazdırdı. Mektubu alıp, eve götürdüm. Başımın altına koyup, uyudum. Feryat eden bir ses, beni uyandırdı. Diyordu ki: “Ya Eba Dücane, bu mektupla bizi yaktın. Senin sahibin, bizden elbette çok yüksektir. Bu mektubu bizim karşımızdan kaldırmaktan başka, bizim için kurtuluş yoktur. Artık, senin ve komşularının evine gelemeyeceğiz. Bu mektubun bulunduğu yerlere gelemeyiz.” Ona dedim ki “Sahibimden izin almadıkça bu mektubu kaldırmam.” Cin ağlamasından, feryadından, o gece, bana çok uzun geldi. Sabah namazını, mescitte kıldıktan sonra, cinnin sözlerini anlattım. Rasulullah buyurdu ki: “O mektubu kaldır. Yoksa, mektubun acısını, kıyamete kadar çekerler.” (Muhtelif Rivayetler: Beyhaki, Delailü’N-Nübüvve, no: 3044, 8/188. – Hasâis-i Kübrâ, c.2, s.369. )
Hadislere Göre Cinler
- Ölümlüdürler.
- İslam ve muhtelif dinlere mensup olabilirler.
- İnsanları hakimiyet altına alabilir, insanlar tarafından hakimiyet altına alınabilirler.
- Kişi veya mekanlara dadanıp, musallat olabilirler.
- İnsanların bedenlerine girebilir, bu yolla davranışlarını etkileyebilirler.
- Vesvese denilen düşünsel etkileşim yoluyla insanların düşüncelerini etkileyebilirler.
- İnsan bedenine giren yahut mekanlara musallat olan cinlerin kovulması mümkündür.
- Gaybdan, gelecekten haber veremezler.
- Kirli, ıssız, tenha ve çukurluk yerlerde ikamet ederler.
- Daha çok akşam vakitlerinde ortaya çıkarlar.
- Başka canlıların şekillerine bürünebilirler.
- İnsanları kaçırabilirler.
- Dışkı ve kemikler onların besin kaynaklarıdır.
- Kuran’dan belirli ayet ve surelerin okunması yoluyla (Ayet-el Kürsi, Felak, Nas) cinlerden korunulabilir.