Cin Deresi

0
(0)

Cinli Kısa Korku Hikayeleri – Elazığ’a gidebilmek için Cin Deresi adı verilen mevkiden geçmek zorunda kalan köylülerin yaşadığı korku dolu olayların gerçek hikayesi.

Sene 1986. Köyde ne elektrik nede yol vardı. Köylülerin, ihtiyaçlarını karşılamak için Elazığ’a gitmeleri gerekiyordu. Merkeze giden yol köyden 2-3 km. uzaktaydı Elazığ’a gidebilmek için sabaha doğru 4:30’da bu yolda olmak gerekiyordu. Sadece bir araba olduğu için bu arabayı kaçırmamak gerekiyordu. Araba öğlen gibi geri dönüyordu.

Köylüler arasında Elazığ yoluna gitmek için kullanılan patika yol ve sonundaki dere “Cin Deresi” diye adlandırılıyor, köylüler cin deresinde garip olayların yaşandığını ve tekin olmadığını düşünüyorlardı. Ben ve iki arkadaşım alışveriş için gece 3:00 gibi hazırlanıp yola koyulduk. Mecburen geçmek zorunda olduğumuz Cin Deresi hepimizin aklındaydı. Gece yola çıktık.

Önce patika yoldan geçecek, sonra cinli dereyi geçip, Elazığ’a giden yola inecektik. Yola koyulduk. Sigaralarımızı yakmış, muhabbet ede ede ilerliyorduk. Zifiri karanlıktı. Ay ışığı bile yoktu. Aramızda cinli dereyi geçeceğimiz anı konuşuyor birbirimizi cesaretlendiriyorduk yavaşça. Cinli dereye yaklaşmıştık ama önce patika yolu geçmemiz gerekiyordu.

Patika iki insanın yan yana geçemeyeceği kadar dar ve etrafı büyük çalılıklarla doluydu. Tek sıra halinde ilerliyorduk. Ben en arkadaydım. En öndeki arkadaşım Kemal birden durdu ve yolumuzun üstünde; siyah bir köpeğin, kıpırdamadan bizi izlediğini söyledi. Ben de “Bizim köyün köpeklerinden biridir.” dedim. Arkadaşlarım çok tedirgin oldu. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz hikayelerden dolayı korkumuz daha da artmıştı.

Ben de tedirgin olup içimden besmele çektim. Köpek birden yoldan kalkıp, çalıların arasında bir kaç metre ilerledikten sonra kayboldu. Köpek gittikten sonra birbirimize köpeğin orada ne işi olduğunu sorarak, yolumuza devam ettik. Bir iki dakika daha yürüdükten sonra Kemal yine aniden durdu ve bir kaç adım geriye kaçarcasına geldikten sonra “Yine o köpek Hasan abi!” diye bağırdı.

Üçümüz de şaşkınlık ve korkudan ne yapacağımızı bilmiyorduk. Biraz evvelki köpek yine karşımızda bize bakıyordu. Kendimi toplayarak sesli bir şekilde tekrardan besmele çektim. Köpek yine kalkıp, usulca çalıların arasında kayboldu. Arkadaşlarım “Hasan abi, geri dönelim, gitmeyelim!” dediler. Ben de “Bu yoldan geçmek zorundayız. Bugün geçmezsek yarın geçeceğiz mecburen.

Alışveriş için bu yolu kullanacağız.” diyerek, onları sakinleştirdim ve yolumuza devam ettik. Arkadaşlarım iyice korkmuşlardı. Tabii ki ben de… Köpeğin ikinci kez neden karşımıza çıktığını konuşuyorduk. Ben de arkadaşlarımı sakinleştirmek için sıradan bir köpek olduğunu ve sadece bizi takip ettiğini söyledim. Yolumuza devam ettik. Üç-beş dakika sonra karşımızda gördüğümüz şeye inanamadık!

Simsiyah bir keçi, yolu kapatmışçasına ayaklarını germiş duruyordu! Hepimizi müthiş bir korku sarmıştı. Üçümüz de sesli bir şekilde dua okuyor, besmele çekiyorduk. Keçi birden olduğu yerde gözden kayboldu. Keçinin kayboluşu bana; bu olayların kesinlikle normal olmadığını ve artık ciddi ciddi korkmamız gerektiğini idrak ettirdi. Ama her şeye rağmen buraya kadar geldikten sonra dönmek anlamsızdı.

Biraz daha sakin ve soğukkanlı olan ben en öne geçtim ve arkadaşlarımı arkama aldım. Bir yandan dua ediyor, bir yandan da yolumuza devam ediyorduk. Artık Cin Deresi’ne varmamıza sadece keskin bir viraj kalmıştı. Virajı bitirip, dereye girdiğimiz anda şok olmuşçasına donakaldık! Gördüğümüz şey tarif edilemeyecek biçimdeydi. Uzun, bembeyaz, parlak bir siluet, şekil, kütle…

Neyse artık; ayakları ve kolları olduğu belli oluyordu ama yüzü seçilmiyordu ve görür görmez kulaklarımızı yırtarcasına gürültü, çığlık, ağlama benzeri bir sesler derede yankılanmaya başladı. Ellerimizle kulaklarımızı kapatıyorduk. Kendimizi korkudan yere atıp, yerde çırpınıyorduk. Aynı zamanda gözleri kör edercesine bir parlaklık… Bildiğim bütün duaları bağıra bağıra okudum.

Arkadaşlarım çıldırmış gibi bağırıyor, küfrediyor ve ne yaptıklarını bilmiyorlardı. Bense sakin kalmaya çalışıp, nasıl kurtulacağımızı düşünüyordum. Arkadaşlarımı sürükleyerek oradan çıkardım. Dereden çıkacağımız anda çığlık sesleri iğrenç kahkahalara dönüştü. Kahkahalar beynimizde yankılanıyordu. Köye dönmüştük ama nasıl geldiğimizin farkında değildik.

Köyün girişinde Kemallerin evi vardı. Kemal’in anne ve babası bizi görünce gözleri fal taşı gibi oldu. “Bu haliniz ne?!” dediler “Bembeyazsınız!”. Biz konuşamıyor, sürekli titriyor, dilsiz gibi saçma sapan sesler çıkarıyorduk. Yakınlarımıza haber verdiler. Onlar da geldi. Olayı anlamaya çalışıyorlardı. Dinlenip su içtikten sonra ben kendime geldim, olayı anlattım.

Köylü kaskatı kesildi. “Sağ salim geldiğinize şükredin.” dediler. Biz kurtulduğumuzu sandık ama o günden sonra üçümüz de 40 gün boyunca güneş doğunca başlayan, güneş batana dek süren, şiddetli baş ağrıları, derimizde dökülmeler, devasa uçuklarla uğraşmak zorunda kaldık.

Ana Sayfa Paranormal Deneyimler

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet
  1. Esrarengizadam says

    Adres versene gidecem o dereye

    1. admin says

      maalesef ben olayı yaşayan değil sadece aktaran bir kişi olduğum için bu tarz detay bilgilere sahip değilim. yardımcı olamayacağım için üzgünüm.

  2. […] dek. Yalnızlıktan olsa gerek hiç dışarı çıkmazdı. İlk defa onu süratli şekilde dere kenarına inerken gördüm. Dere kenarına vardık. Ay ışığı dışında, herhangi bir ışık […]

Paranormal Haber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin