Adlandırılamayan

31
0
(0)

H. P. Lovecraft, Adlandırılamayan, 3

Her şey geceleri pencerelerde veya ormanın kıyısındaki ıssız çayırda görülen sokur gözlü yaratıklarla ilgili alçak sesle, gizlice anlatılan bütün o öyküleri bulduğum eski günlükte yazılıydı. Atalarımdan birini dar bir vadi yolunda bir şey yakalamış, göğsünde boynuz izleri, sırtında maymununkine benzer bir pençenin izlerini bırakmıştı. Daha sonra topraktaki izler araştırıldığında, çift toynaklı hayvan izleriyle karışık belli bellisiz insanımsı izler bulundu. Bir defasında, bir posta süvarisi şafaktan önceki alacakaranlıkta Meadow Hill’de bir ağaç dalından ötekine atlayarak kaçan adsız, korkunç, bir şeyi kovalayan ve ona seslenen yaşlı bir adam gördüğünü söyledi ve birçokları ona inandı. 

Elbette kalbi kırık, çocuksuz, yaşlı adam 1710 yılında bir gece, kendi evinin arka tarafındaki, arduvazdan yazısız mezar taşını gören yeraltı kemerine gömüldüğünde tuhaf konuşmalar oldu. Tavanarası kapısını hiç açmadılar. Evi, ürkütücü ve terk edilmiş bir halde olduğu gibi bıraktılar. Evden sesler geldiğinde, tir tir titreyerek kısık seslerle konuştular ve tavanarasına açılan kapıdaki kilidin sağlam olmasını umdular. Sonra, papaz evinde bir tek Allah’ın kulunu canlı ya da tek parça bırakmayan dehşet yaşanınca, bu umutları suya düştü. Aradan geçen yıllarla, söylenceler hayali bir nitelik kazanır. O şeyin, eğer yaşayan bir şey idiyse, ölmüş olduğunu sanıyorum. Anısı korkunç bir surette -çok gizli olması nedeniyle daha da korkunç bir surette- uzun süre zihinlerden silinmedi.

Benim bu öyküyü anlatışım sırasında, arkadaşın Manton tam bir sessizliğe gömüldü. Sözlerimin onu etkilemiş olduğunu görüyordum. Sustuğumda gülmeyip 1793’te deliren ve muhtemelen benim öykümün kahramanı olan delikanlıya ne olduğunu sordu ciddiyetle. Ona, delikanlının bu herkesin korktuğu, terk edilmiş eve neden girmiş olduğunu anlattım. Delikanlının, orada oturanların camlarda gizli imgelerinin kaldığına inanması yüzünden oraya girmek zorunda olduğuna işaret ettim. Delikanlı, gerisinden bakılınca görülen şeyler hakkında anlatılan öyküler yüzünden, pencereden bakmak üzere bu dehşet verici tavan arasına girmiş ve delice çığlıklar atarak dönmüştü.

Ben bunları söylerken Manton çok düşünceli görünüyordu. Ama sonra yavaş yavaş eski eleştirel tavrına geri döndü. Tartışma hatırına, bir zamanlar doğaüstü bir canavarın var olduğunu kabul edilecek bile olsa doğanın en hastalıklı sapkınlığının bile adlandırılamaz ya da bilimsel bakımdan tanımlanamaz olması gerekmediğini anımsattı. Zihin açıklığına ve sabrına hayran kaldım ve ona yaşlı insanlardan topladığım daha ayrıntılı bilgileri aktarmaya başladım. Bu defa anlattığım hayalet öyküleri, orada burada görülen ve organik olamayacak kadar korkunç canavarlara; aysız gecelerde etrafta dolaşan, sık sık eski eve, evin gerisindeki yeraltı kemerine ve bir fidanın, yazısı okunamayan bir mezar taşının yanı başında sürgün verdiği yerdeki mezara uğrayan bazen görünür, bazen sadece hissedilir dev hayvanlara ilişkindi. 

Bu canavarlar, doğruluğu kanıtlanmamış söylentilerde anlatıldığı gibi insanları boynuzlamış ya da boğazlarını sıkarak öldürmüş olsun veya olmasın, güçlü ve sürekliliği olan bir etki yaratmıştır. Son iki nesil tarafından büyük ölçüde -muhtemelen üzerinde kafa yorulmaması nedeniyle- unutulmuş olsa da yörenin yaşlılarının yüreklerine hâlâ esrarengiz bir şekilde korku salmaya devam etmektedir. Ayrıca, estetik kuramı açısından bakıldığında, eğer insan denilen yaratığın psişik dışavurumları bu kadar acayip çarpıklıklarsa, birbiriyle çelişmeyen hangi önerme, kötücül ve kaotik bir sapıklık olarak, tabiata karşı marazi bir günah olarak böylesine biçimsiz ve çirkin bir belirsizliği ifade edebilir veya betimleyebilir? Melez bir kabus yaratığının ölü beyni tarafından şekillendirilmiş olarak, böylesine esastan yoksun bir dehşet, olanca iğrenç gerçekliğiyle, varlığını bas bas bağıran ‘adlandırılamayan’ı oluşturmaz mıydı?

Vakit artık epey ilerlemiş olmalıydı. Son derece sessiz bir yarasa yanımdan sürünür gibi geçti ve sanırım Manson’a da dokundu. Çünkü karanlıkta göremesem de kollarını kaldırdığını hissettim. Manson tam o anda konuşmaya başladı. “Tavan arası pencereli bu ev hâlâ ayakta ve terk edilmiş durumda mı?” “Evet,” diye yanıtladım “Evi gördüm.”  “Peki, orada bir şey bulabildin mi? Tavan arasında veya başka bir yerde?” “Yukarıda, saçakların altında bazı kemikler vardı. Bunlar, delikanlının gördüğü şeyler olabilir. Eğer duyarlı biri idiyse, aklını oynatması için pencerede başka bir şey görmesine gerek yoktu. Kemiklerin hepsi aynı şeye ait idiyse bu şey karabasanı andıran bir canavar olmalıydı. 

BU İÇERİĞİ NE KADAR BEĞENDİNİZ?

Puanlamak için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama değerlendirme 0 / 5. Oy sayımı: 0

Şu ana kadar oy yok! Bu gönderiye ilk oy veren siz olun.

Bu yazı sizin için yararlı olmadığı için üzgünüz!

Bu gönderiyi geliştirelim!

Bize bu yazıyı nasıl geliştirebileceğimizi söyleyin?

Keşfet

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

ParanormalHaber sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et